FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Gündem 25 Ocak 2022 717 Görüntüleme

Zorla İknanın Tarihçesi

Zorla ikna, aslında beyin yıkama yerine kullanılan birazcık sempatik bir tabir. Beyin yıkamak; basitçe tanımlamak gerekirse kişiyi kendi düşüncelerinden, görüşlerinden ayırıp farklı yollarla etkilemek, kendi düşüncesi dışında hareket etmesini sağlamak diyebiliriz. Bu durumun gerçekleşmesini sağlamak için kullanılan yöntemler daha çok karşı konulmaz,geri döndürülemez, anlaşılmaz özelliğini taşımakla birlikte çeşitli manipülasyon araçları kullanılır. Tarihte de bunun örneklerini görmek mevcuttur. Beyin yıkama uygulamalarında kullanılan yöntem ve teknikle hem fizyolojik hem de psiko-sosyal ihtiyaçlar istismar edilir. Açıklamak gerekirse Abraham Maslow’un bahsettiği temel ihtiyaçlara yapılan saldırılardır diyebiliriz. Maslow ilk olarak bahsettiği şeylerin birincisi fizyolojik ihtiyaçlardır. Bunlar evrensel olup, yemek yeme, su içme, uyuma, dinlenme, giyinme gibi yaşamsal döngünün devam edebilmesi için zorunlu olan ihtiyaçları içermektedir. ikincisi ise psiko-sosyal ihtiyaçlardır. Bunlar da sosyal hayattaki ilişkiler ile bu ilişkilerde etkili olan aşk, sevgi, ilgi, itibar ve kabul görmek gibi ihtiyaçları ifade eder. Başka bir deyişle, İnsanın yaşamasını sağlayan unsurlara saldırarak zihin denetimini ele geçirmek diyebiliriz.
Beyin yıkamanın tarihçesine bakacak olursa ilk olarak 1950 Kore Savaşında esir alınan Amerikan askerleri üzerinde denenen uygulamalarla ortaya çıktığı düşünülür. Ancak beyin yıkama teorilerinin ortaya çıkışı yeni dini hareketlerin yaygınlaşması ile eş zamanlıdır. İlk kez 1970’li yılların sonunda ABD’de kurgulanmış ve kullanılmış fakat ciddi eleştirilere yol açmıştır. Bu eleştiriler aslında beyin yıkamanın, insanların dini inançlarını değiştirerek yeni bir dini harekete girmelerini açıklamada bir model olarak kullanılmasına yönelik. Bu bakımdan teorilerin tüm süreçte ne zaman ve hangi faktörlerin etkisinde ortaya çıktığı, günümüze gelinceye kadar nasıl bir gelişim sürecinden geçtiği ile ilgili materyallerin ortaya konması büyük bir önem arz etmektedir. 1970’li yıllarda beyin yıkma çalışmalarının yaygınlık kazandığı görülmüştür. Anlaşılan başlangıçta farklı ve tuhaf bir görünüm ile ortaya çıkan ve hayat tarzı, toplumsal ilişkiler, kariyer açısından önemli değişimleri zorunlu kılan yeni dini hareketlerin bir cazibe merkezi olarak özellikle gençler üzerinde etkili olması beyin yıkama ile açıklanmıştır. Zira söz konusu hareketlerin karizmatik liderleri, idealist gençleri istedikleri yöne, hatta toplu intihar eylemlerine sevk etmeyi başarmışlardır. Bu yüzden yeni dini hareketler, genç üyelerin anne babaları tarafından uğursuz sayılmış, hatta bir tehdit olarak algılanmış; beyin yıkama da bu tehdidin sembolü olarak kabul edilmiştir. Evlatlarını yeni dini hareketlere kaptıran ailelerin yaşadığı trajik olaylar ve anne babaların bu hareketlere yönelik iddia ve ithamları kamuoyunda yer almıştır. Zihin denetimi ve beyin yıkama teorilerinin bu kadar yaygın bir kullanım alanı bulması anlamsız değildir çünkü yeni dini hareketlerin, özellikle ikna edilmeleri ve yönlendirilmeleri en kolay toplumsal kesim olan gençleri etkilemesi ve 1970’li yılların ikinci yarısında bazı sapkın dini hareketlerin üyelerinin toplu intihar eylemleri, bu tür açıklamaları ilk bakışta oldukça makul kılmaktaydı. Anlaşılan, beyin yıkama teorilerinin gelişmesinde, böyle bir sürece maruz kalmayan insanların normal olarak bu tür hareketlere katılmayacağı ve toplu intihar gibi eylemlere yönelmeyeceği düşüncesi etkili olmuştur.
Kirman, M, 2004. Beyin Yıkama Teorileri.

Tema Tasarım | Osgaka.com