Tüm yetişkinlerin, içlerinde, en derinlerde; korkutulmuş, incitilmiş, terkedilmiş, engellenmiş bir çocukluk anısı mutlaka vardır. Hepimiz, yaşamımızın ilk zamanlarındaki kadar sağlam ve gerçek anlamda yaşayacağımız güven duygusuna hasret yaşarız ve her ilişkimizde aynı duyguyu (güveni) ararız.
Kıskançlık… Her insanda farklı dozlarda bulunan bir duygu durumudur. Kimisinde insanın hayatına son verecek kadar çok, kimisinde de herhangi etki yaratmayacak kadar az.
Kökenlerine baktığımızda; kıskançlığın temelleri aslında daha çocuklukta atılıyor: Annesini babasından kıskanan erkek çocuklar (oedipus karmaşası), babasını annesinden kıskanan kız çocuklar (elektra karmaşası). Sonra da ebeveynlerini kardeşinden kıskanan çocuklar (kardeş kıskançlığı. Bu süreçlerde geçirilen yaşantılar, ebeveynlerin çocuklarına karşı yaklaşımları, tutum ve davranışları, bireylerin yetişkinlikte ki kıskançlık davranışlarının da belirleyicisi oluyor. Eğer çocuk, anne ya da babasına (çocukların genelde ilk aşkları ebeveynleridir) karşı kıskançlığı yüzünden suçlanmış ya da yok sayılmışsa, sürekli kardeşi ile kıyaslanmışsa,kardeşi ile kavgada ebeveynlerince suçlanan taraf olmuşsa, yeni kardeş geldiğinde üzerindeki yoğun ilgi bir anda eksilen bir çocukluk geçirmişse yetişkinlikte de öz güveni düşük ve kıskanç birey olması kaçınılmazdır. Yapılan birçok sosyolojik araştırmada kıskançlığın; öz güven eksikliğinin sonucu olarak ortaya çıktığını, kendini yetersiz ve güçsüz hisseden bireylerde daha yoğun olduğunu göstermektedir. Sahip olduğunu kendi acziyeti (kendine olan güvensizliği) yüzünden kaybetme korkusu bireyi kıskançlığa iten en önemli nedenlerin başında geliyor. Çok sevilen bir kişiyi (çünkü kıskançlık kişiye yönelik olarak ortaya çıkıyor.) başka bir kişi yüzünden kaybetme korkusu kıskançlığın ana nedeni. Öte yandan ailede sevilen, değer gören, anne babasının kendisine olan sevgisinden emin olan bir çocuk haliyle öz güveni yüksek olacaktır ve kıskançlık gibi bir duyguyu yoğun olarak yaşamayacaktır. Yoğun olarak diyorum çünkü kıskançlık hemen her insanda bulunan bir duygu. Fazlası her iki tarafı da sıkıntıya sokan ruhsal bir bozukluğa götüren tehlikeli bir duygu durum bozukluğuna dönüşüyor. Önemli olan kıskançlığın ne kişinin kendisine ne de karşısındakine zarar vermeyecek dozda olması. Söylediğim gibi kıskançlık güven eksikliğinden doğan bir duygu. Eğer eşiniz, çocuğunuz, arkadaşınız ile ilişkilerinizde karşılıklı bir güven ortamı oluşturmuşsanız kıskançlık gibi bir derdiniz de olmayacaktır.
Diğer taraftan kıskançlıkla çok karıştırılan ve normal olmayan bir diğer duyguda hasetliktir. Hasetlik de kendinde olmayan bir durum yada nesnenin (fiziksel özellik, başarı, iş, eş, ekonomik durum, ev, araba vb.) başkasında olmasından duyulan huzursuzluk ve bu duruma karşı verilen tepkidir. İçinde bol miktarda öfke, kızgınlık, üzüntü, duygularını barındırır. Hepimizin vardır çevremizde kendisinin sahip olmadığı ama başkasında olan bir duruma karşı gözlemlediğimiz rahatsızlıklar. Bakışlar, aşağı çekmeye çalışmalar, eleştiriler, başarının görmezden gelinmesi ya da dış etmenlere bağlanması, başarısızlıklara karşı ise aleni bir şekilde sevinmeler. Aslında bireylerin direk duygularını dile getiremeyişinin farklı yollarıdır bunlar. Özellikle iş yaşamında sıklıkla karşılaştığımız bu durumlar her ne kadar kıskançlık gibi algılansa da aslında kıskançlık değil hasetliktir. Çünkü kıskançlıkla arkadaşını, eşini, anneyi, babayı vb. kaybetme korkusu ile birlikte kaygı vardır ve genellikle bu üç kişiliktir (kıskanan, kıskanılan ve araya girmesinden korkulan üçüncü kişi). Oysa hasetlikte bireyin kendinde olmayan ve başkasında olana karşı duyulan öfke, kızgınlık gibi olumsuz duygular vardır ve iki kişiliktir (hasetlik duyan ve hasetlik duyduğu kişi). Toplumda sıklıkla kıskanıldığını düşünen kişilerin aslında haset bir tutuma maruz kaldıklarını da hep birlikte öğrenmiş olduk.
Demek ki sevgili ebeveynler neymiş; öncelikle kendi gerçeklerimizi kabul etmekte fayda varmış. Başkalarının hayatlarına bakmayı bırakıp kendi önümüze bakalım. Ha ille de başkalarının hayatlarına bakmak isteyen varsa; o kişilerin toplumun yararına ne yaptığına bakalım efendim. Toplumsal yarar sağlayanlara imrenelim. Evet, imrenelim ki biz ne yapabiliriz, diye sorgulayalım ve toplumun yararına elimizden gelenin en iyisini yapalım.
Çocuklarımıza gelince; onları çok sevip, değerli olduklarını hissettirmek önemli. Ancak o zaman çocuklar kendilerine ve çevrelerine güvenmeyi öğrenebilirler. Kardeşler arasında sizi paylaşamamaktan kaynaklı kıskançlıklar normal ve her çocuğa eşit mesafede yaklaşarak olayı çözümlemek gerekiyor. Kardeşler arası kavgada ciddi bir zarar verme yoksa çok ta müdahil olmamak, hakemlik yapmamak ince bir çizgi… Farkında olmadan küçük çocuğu koruyalım derken büyüklerin kıskançlık duygularını beslediğimizi de unutmayalım.
Ve sevgili ebeveynler lütfen! Evlatlarımıza hasetlik tohumlarını ekmemek için, elimizdekinin kıymetini bilip, sahip olduklarımız için şükretmeyi öğretelim. Sahip olamadıklarımız için üzülmek yerine, elimizden geldiğince gayret etmeyi; gelmeyenler için ise sabretmeyi ve çabalamaktan vazgeçmemeyi aşılayalım.
Aramızda komşunun tavuğunu kaz görenler varsa da tez zamanda sürekli komşunun tavuklarını gözünde büyütmekten ve çocuklarına da kötü örnek olmaktan vazgeçmeyi tavsiye ederim. Çünkü hayatta herkes her şeye sahip olabilseydi sabır, şükür, mücadele, ümit etmek gibi insani duyguların da bir anlamı olmazdı. O nedenle bizden daha iyilerine hasetlik yapmak yerine, imrenmeyi ve kendimizde neyin eksik olduğunu görmeyi deneyelim. Böylece başarmak için neye ihtiyacımız olduğunu daha rahat görebiliriz. Aynı zamanda bizden daha zor durumda olanlara elimizi uzatmayı da ihmal etmeyelim. Evlatlarımıza üreten, çalışan, çevresine ve topluma yararlı olmak için elinden gelen çabayı gösteren ebeveynler olarak doğru model olalım.
Sonuç olarak,hayatta her şeyin başlangıcı GÜVEN, varış noktası yine GÜVEN…
Hayatınızda kıskançlıkla sınanmayacağınız, güvene dayalı ilişkileriniz olsun efendim.
HAFTANIN ÖNERİSİ:
*Çevremizde bizim desteğimize ihtiyacı olanlar varsa tespit ederek, evlatlarımızla birlikte ona elimizden geldiğince katkı sunalım.
*Çevrenizde üstün gayret ve çabalarıyla bir yerlere gelmiş insanların başarı öykülerini çocuklarımıza anlatalım, imkân varsa ilk ağızdan dinletelim.