İnsan, doğası gereği doğar, büyür, yaşar ve ölür. Ölüm hayatımızda olan gerçek bir olgudur. İnsanlar yaşadığı süre boyunca sevdiklerini kaybeder ve bunun sonucunda yas süreci geçirmektedir. Yas, sevilen birinin ölümü sonucunda bireyin yoğun duygular hissettiği ve duygusal, fiziksel tepkiler verdiği bir süreç olarak tanımlanmaktadır.Yas sürecinde hissedilen duygular genellikle; üzüntü, keder, acı, pişmanlık; tepkiler ise inkar etme, içe kapanma olarak örnek verebiliriz. Bu durumların kayıp sonrası oldukça normaldir. Fakat bu sürenin uzaması ve bireyin yaşamanı olumsuz şekilde etkiliyor olması müdahale edilmesi gereken bir durum olarak karşımıza çıkar. Bu durumu sağlıklı atlatmak için kayıp sonrası yaşanılan duyguları bastırmamak ve kayıp yaşadığı kişiyle ilişkileri düzenleyip geleceğe odaklanmak başarılması gereken görevlerdendir.
Yas ile oluşan acı üzerinde çalışmak ve duyguları ifade etmek;
Bireylere genellikle etraflarından güçlü olmaları gerektiği ya da olumsuz duygular hissetmemeleri gerektiği gibi inançlarla, kayıp sonrası oluşan olumsuz duygularını bastırmaya yönelik bir algı empoze edilmektedir. Sonuç olarak bu zor aşamada bireylere yardımcı olmak, onların kayba yönelik oluşan acılarını yaşamları boyunca taşımamaları anlamında büyük önem taşımaktadır. Eğer bu aşama uygun bir şekilde tamamlanamazsa, yas süreci karmaşık bir yapıya bürünebilir ve birey uzun dönemde ciddi psikolojik sıkıntılar yaşayabilir. Bu durumda, bireyin geçmişe geri dönerek, kaçındığı tüm duygularla yeniden yüzleşmek zorunda kalacağı karmaşık ve zorlu bir psikolojik danışma/psikoterapi deneyimi yaşaması gerekebilir. Bunun önüne geçmek adına bireyin duygularını yaşayacağı ortam yaratılması gerekmektedir.
Duygusal anlamda ölen kişi ile ilişkileri yeniden düzenlemek ve yaşama devam etmek;
Bu durumun üstesinden gelmek oldukça uzun zaman alabilmektedir. Bireyin kayba yönelik varolan duygusal enerjisini yaşamındaki diğer ilişkilere ve kişisel ilgi alanlarına yönlendirilmesi bu süreci sağlıklı ele alması için önemlidir. Bu durum ölen kişiyi unutmak olarak algılanabilir Gerçek olan şu ki, yas tutan birey, ölen kişiye ait anı ve düşüncelerini duygusal dünyasında uygun bir yere yerleştirip, içinde bulunduğu yas sürecinin gelecek yaşam planlarını ve etkinliklerini olumsuz şekilde etkilemesini engelleme durumudur.
“Ölüm kayıpların en somut ve en acı olanıdır. Ölüme karşı verdiğimiz tepkilerimizde farkında olmaksızın, geçmişimizdeki yarım kalmış, dayatılmış ya da aceleye gelmiş ayrılıklarımızın bilinçaltımızdaki kalıntılarını da bir arada yaşarız. Yas tutma, sadece ölüme karşı verilen bir yanıt değildir. Yas tutma herhangi bir yitim ya da değişikliğe verdiğimiz psikolojik yanıt ve iç dünyamız ile gerçeklik arasında uyum sağlayabilmemiz için yaptığımız uzlaşmalardır.”
Gidenin Ardından – VAMIK VOLKAN