Türküler… Türkülerimiz… Her biri Türk kültürünün binlerce yıllık zihinsel imbiğinden süzülüp gelen türkülerimiz.
Günümüz popüler kültüründe maalesef yeterli ilgi ve değeri göremiyor türküler. Aslında her biri bir olaya dayanan, bir eski zaman romanı ve anlatısı diyebileceğimiz türkülerimizin tarihi birer belge olma niteliği de vardır. Türküler bu zaman diliminde anonimleşerek halka mal olan ve bir nevi halkın, eksiklerini yamamasıyla kusursuzlaşan şaheserlerimizdendir. Öyle ki çoğu türkünün ülkemizin pek çok farklı yörelerinden izler taşıması ancak böyle açıklanabilir. Güfte özellikleri bağlamında 7, 8, 9 ve 11’li hece ölçüsü ile söylenen bu eserler aslında kendi ahengini kendi omurgasında taşıyan yapıtlardır. Bu da türkülerin milli dimağda, asırların lezzetini aktarması ve kolay ezberde tutulması pratikliğini sağlamıştır.
Dünya müziği içersinde belki de kendi milletinin adını taşıyan (Türk/ü) yegane halk müziğidir türkülerimiz. Bir dönem batı çalgılarıyla çeşnilenerek dünya müziğine entegre edilmeye çalışılmıştır ancak her ne kadar gitarın elle temas eden tensel tınılarını kolaylıkla bünyesine katmış olsa da elle çalınan “şelpe” tekniğinin daha yakışan olduğunu düşünüyorum. Yeni bir Ruhi Su yetiştiremeyeceğimize göre Türkülerimizi dünya müziğine entegre etmek yerine dünya müziğinin bir parçası yapmak daha doğru olabilir.
Sonuç olarak türkülerimize, ulusal değerlerimiz açısından bakarsak dilimiz ve kültürümüz özelinde sahip çıkmamız önemlidir. Gençlerimizi küresel emperyalist kültüründen bir nebze uzaklaştırmak için daha fazla kafa yormamız gerekir. Türküyle kalın!..