1. Haberler
  2. Haber
  3. Yazarlar
  4. SAYBAN – NALÇIKARAN

SAYBAN – NALÇIKARAN

featured

Epey bir zamandır yazılarımın altında ‘sayban’ sözcüğünü kullanıyorum. Haklı olarak da kimisi bu sözcüğün anlamını soruyor bana. Birazcık geriye gidelim isterseniz.
‘Sayban’ sözcüğünü ilk kez duymuştum. ‘Selam’ sözcüğünün Türkçesiymiş. Bunu bana söyleyen de sevgili arkadaşım Hatice Aydın’dı. O da öğretmen bir arkadaşından duymuştu. Kırgız yazar Cengiz Aytmatof’un, Cengiz Hana’a Küsen Bulut kitabında geçiyormuş bu sözcük. Dipnotunda da, “Selam’ın Türkçesi” yazıyormuş… Bu kadar.
Hemen kafa yormaya başlamıştım bu sözcüğe…
Bizde ‘sayvan’diye bir sözcük vardı. Yaylalarda yaylaya uygun taş evler olurdu eskiden. Çatıları say ve ardıç kabuğu döşemeliydi. İşte bu evlere sayvan ev denilirdi.
‘Sayban’ sözünü duyunca şaşırmıştım tabi. Kırgızistan’da kullanılabilirdi ama burada hiç duymamıştım.
Say ve ban! Say; saygıyı, saymayı çağrıştırır, bansa banmayı usa getirir. Banmak da biliyorsunuz, bir şeyin içine girmek, dalmak, ekmeğe bir yiyecek sürmek gibi anlamlar taşır. Saygıya, sevgiye banmak. Kafa yoruyorum işte…
Tabi hiç duymadığım bir sözcük. Ama bilinçlice kullanıyorum şimdi. Bir iki arkadaşım da kullanıyor.
‘Selam’ da, yabancı olsa da öyle bir yerleşmiş ki dilimize… Hani bir insanın yıllarca giydiği bir ceketi vardır; kısalmış ya da uzamıştır, solmuştur, yırtıktır, yamalıklıdır… Ama ona öyle bir alışmıştır ki… Ve bir anda yeni bir ceket alınmıştır eve, giyemez bir anda, ilk giyişini gece yapar belki de… İşte böyle bir şey… Ve coşkuyla giyiyorum yeni ceketi.
+++
‘Nalçıkaran’ diye bir çiçek varmış! Bunu da ilk duyuyorum. Çokmuş Toroslarda, dikenli bir çiçekmiş…
Telefonla duydum hepsini ve başladım bu çiçeği aramaya…
İki kişi dört tane farklı çiçek bulduk ve başladık yirmi kadar yetişkin insana sormaya. Hiç kimse bu dört çiçeği tam olarak bilemedi. Bu da ayrı bir sorun!
Ama bizim halkımız ad koymada öyle bir usta ki, haksız hiçbir ad verilmemiştir hiçbir şeye, hiçbir kimseye. Yer yurt, dağ dere adları da böyle, takma adlar da (lakap)… Örneğin Göksu’ya Yeşilsu denilmemiştir, dimdik yükselen kayaya Yatıkkaya değil de Direkkaya denmiştir, her yıl arpa ekilen yere Arpalık demiştir, bir gelin uçmuştur ki oraya Gelinuçtuğu denmiştir, iğdesi çoktur ki İğdeli Dere, taşı çoktur ki Taşlı Seki demiştir… Yine, boyu kısadır ki Güdük Ali, yalanı çoktur ki Yalancı Ali, sözleri cırcır böceği gibidir ki, Cırcır Ali, çok haşarıdır ki Tosun Ali demiştir…
Sanki ‘nalçıkaran’ da böyle bir ad. Bu çiçeğe neden bu ad verildi? Adamın atının ayağına nasıl battıysa bu çiçek, at ayağını bir silkelemiş olmalı ki, nal çıkmış!.. Bir çiçek nasıl nal çıkarır? Yoksa bu çiçeklerden hiçbirisi ‘nalçıkaran’ değil mi, ‘nalçıkaran’ değil de ‘nalsöken’ mi yoksa?…
Sevgiyle, sağlıkla, saybanla, çiçeklerle…

SAYBAN – NALÇIKARAN
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.