Önceki iki yazı dijital ve Mut’un Sesi Gazetesi’nde yayınlanınca Ali abiyi aradım. Kendisi teknolojiyi sadece konuşmak için kullanır. Gelini açtı Whatsapp üzerinden gönderdiğim yazıyı. Aradı konuştuk. İkinci bölümü eşi Aysel açtı. Yine aradı. Bu defa saatlerce dediğimiz türden konuştuk. Yaşamına dair bilmediklerim varmış. Bilmediklerimi öğrenmesem muhteşem atı ile devam edecektim yazmaya.
Benim kuşağım çizgi roman kuşağıdır. Karaoğlan başımın tacı. Gelde Ali abinin o muhteşem atına hayran olma. Anlattığına göre atını Tek Ağa’dan almış. Tek Ağa da Karaman’dan almış. Amacı ulaşım değil tabi. Köylülerin avar dedikleri sebze ekimleri için toprağı işlemek. O dönemde Kavaközü’nde traktör var ama bu işlere bakmıyor. Uzun süre avar ekim alanlarını sürmüş. Ben hatırlamıyorum. Hatırladığım, Lök Dede’nin arılığının oradan yıldırım gibi çıkıp, göz açıp kapayana kadar çayın içine ulaşması. Hiç durmadan, rampa demeden o hızla Şırlavık yönüne vurup, göz açıp kapayana kadar Kaş Mahalle yoluna dolanması. Aynı atla Mandıra’nın içine girmişti bir keresinde. Doğu yöndeki kapıdan, üzerinde Ali abi ile önce girmek istememiş sonra girip kaşar tezgâhlarının arasından geçip güney yöndeki kapıdan çıkmıştı. Koşu atıymış vakti zamanında anlayacağımız!
Mandıra Kavaközü’nde bulunan Ahmet Dede’me ait mevsimlik kaşar peynir işletmesi. Sonra babama geçti. 1990 yılına doğruda kapandı. Orta okul dahil her okul kapanışı sonrası benimde çalıştığım işlikte Ali abi de çok çalışmış. Uzun uzun anlattı. En küçükleriymiş çalışanların. Ona göreymiş işleri ama her işi de yaparmış. Bir keresinde haşlama sepetinin altını bile çıkarmış. Bir öğünde on sekiz köy yufka ekmeği yermiş. İnanmadınız mı? Ben inanıyorum. Kavaközü’nün parlak adamlarından ÖLMEZ ALİ ve benzerleri için şöyle diyebilirim: Herkes çalıştığı gibi yer.
Ölmez Ali bugünün akıllı robotları gibi bir iş makinasıdır!
Bu sohbetimizde Kavaközü’ne dair bir bilmediğimi daha öğrendim ondan. Salih Ata’nın (Ocakçı) evinin az berilerinden başlayıp Karaçeşme’ye uzanan yüksek istinat duvarının ne zaman, kim tarafından yapıldığını.
Koyunyunağı’ndan başlayıp sulayabileceği Kavaközü’ne dair bütün tarım alanlarını suladıktan sonra Mandıra yolundaki Başpınar suyunu geçiverdik yerde kalan beton kanal 1967 yılında yapıldı. Ali abi 1968 yılında yapıldı diyor ama yanlış hatırlıyor. Bu kanalın yapımında çalışmış. Sıra Salih Ata ve Karaçeşme arasındaki kısma gelince çok miktarda taş lazım olmuş. Çünkü bu arada dört beş metre yaklaşık yükseklikte istinat duvarı var. Bu duvar yapılmazsa kanalın oradan geçmesi mümkün değil. Bunun için mütahit bu işi yapacağından emin olduğu Ali abi ile konuşmuş ve tespihi olup olmadığını sormuş. Yokmuş tespihi. Olsa iyi olacaktı demiş. Tespihi elinde eli poposunun üstünde bir gün boyunca çalışan seksen beş iş görenin içinde dolanıp beğendiği üç kişiyi yanına alıp, ihtiyaç olan taşı kıracaklarmış. O dolaştığı bir günün ücretini de ayrıca ödemiş mütahit. O gün için günlük yevmiyeler yedi liraymış. Ali abi taş yevmiyesinde on lira almış. Kimseye söyleme demiş mütahit. Taş işinin son üç gününde yevmiyesi yirmi lira olmuş. Kanal işinin bitimine kadar da yirmi liradan almış günlüğünü. Kanal işi bitince mütahit bırakmamış Ölmez Ali’yi. Uzunca bir süre Mersin civarındaki işlerinde birlikte çalışmışlar.
İstinat duvarındaydık değil mi?
Ali abinin hazırladığı taşlarla bugün de mevcut olan duvar yapılmış. Gerçi birinci döneminde Muhtar Salih Ata (Nuran Ata eşi) yıkılan yerlerini yeniden yaptırdı ama ilk duvarın taşlarının temini Ali abiden. Tam dibinden hala kanal geçer. Orta kısmından köyün okulunun merdiveni iner. İki yıl bu merdivenlerden inip çıkarak okudum canım okulumda. Merdivenin bitiminden sonra okul bahçesine varıncaya kadar Arnavut kaldırımı benzeri taş döşeliydi. Köy içinde çamur olan ayakkabılarımız bu taş döşemelerde temizlenir pırıl pırıl okulumuza girerdik.
Şimdi düşünüyorum da burası Kara Çeşme yönünde ne zor geçilirmiş.
Bir de şimdiki kanalın yerinde tersine kanal varmış. Şöyle: Başpınar’ın suyu Tek Ağa’nın evinin önünden Karaçeşme’ye iner çeşmenin de suyunu alıp karşısından şimdiki kanalın yatağına dökülürmüş. Oradan dolanıp bugünkü kanal yatağını takip ederek Lök Dede’nin çardağının oraya kadar altında kalan bütün arazileri sularmış. Ne muhteşem değil mi. Şimdiki kanal Lök Dede’nin çardağından Karaçeşme’ye gelirken, o su Karaçeşme’den Lök Dede’nin çardağına gidermiş.
Canım Kavaközüm!
Kavaközü’nü köy yapan o muhteşem insanlar… Sizleri seviyorum. Hepiniz ailemsiniz. Sizlerin ölümüne engel olacağım. İnsanlık yaşadıkça sizler de yaşayacaksınız. İnsanlar hikâyenizi okuyacak. Her birinizi tanıyacak. Ne yiyip içtiğinizi, nasıl çalıştığınızı, nasıl sevdiğinizi bilecekler.
26.06.2024 Devam edecek.