Vücudumuzda kan dolaşımını sağlayan organın adıdır kalp. Eş anlamlısı başta yürek olmak üzere gönül, hatır, his, sevgi, aşk… Kalp kelimesi Akat’ça kablu sözcüğü ile eş anlamlıdır, Arapça klb kökünden gelen kalb sözcüğünden gelir. Farsça göğüs, bağır, sadr, gönül, kalp, yürek. Latince cor, Yunanca kardia. Tasavvufta kalp İbn Arabi’ye göre; bir kimse her şeyin doğrusunu kalbiyle anlamaya çalıştığı ölçüde Allah’ı ve kozmosu anlayabilir. Gönül nefsin eğitilmesi ile belirli basamakları aşmasının sonucu olarak, insanın hayata sırf akılla değil sezgilerle bakma yetisidir. İnsan beden gözü ile dünyayı görür, aklıyla kavrar, ancak o gerçekliğin arkasında görünmeyeni gönül gözüyle görür. Gönül bütün duyguların merkezidir, bu nedenle eğitilmeli, arındırmalı der büyük düşünürlerimiz. Yürek isim olarak herhangi bir şeyden korkmama, çekinmeme olsa da aşk yürekte ekilir. Şiir dediğimiz verimde aşığın gönül tarlasında işlenir. Aşığın gönlü şiirin menbaasıdır. Şairin yegâne sermayesi gönlüdür.
Her sözcük adlar ve anlamlar arasındaki ilişkilere dayanan bir çağrışım ağı tarafından kuşatılmış olsa da; yüreğimde hissettiğim kelimeler benim varoluş sebebim. Gerçek olan şu ki yönümü belirleyen duygularımın yaşantımı güzelleştiren eylemler olduğunu ve bu davranışlarımın altında yatan gerçeğin yüreğim olduğunu varsayıyorum. Bana kalırsa içimizde sürekli atan bu değerli hazinenin sır perdesi, güzele duyulan özlem ve aşkla bütünlenince, yavaş yavaş yüreğinizin kapıları aralanıyor ve her şeyi ama her şeyi severek yapmaya başlıyorsunuz. Duygularımız bizleri yönlendirirken yüreğimizde iz bırakanlarla şekilleniyor. Yüreğimiz daha çok kişiliğimizle ve yaşanmışlıklarla ilgili kararları veriyor.
Dilimize sonradan ilave edilen kalp kelimesi tam olarak ne yürek ne de gönül kelimesinin yerine geçmiştir. Kalp, gönül, yürek kelimelerinin anlamlarını belirlemek güç olsa da Türk Dil Kurumu üyesi Prof. Dr. Günay Karaağaç da bu güçlüğü şöyle ifade ediyor: “Dillerde anlam bakımından birbirleriyle tamamen örtüşen sözler genellikle bulunmaz. Eş anlamlı sözlerin anlam bakımından birbirine benzer olmakla birlikte, birini diğerinden ayıran bir ayrıntıya sahiptir.”
Şimdi bu ayrıntıları düşününce kelimelere haksızlık ediyor muyum? Duygularım yüreğime oturmuş, yazma özgürlüğüm kısıtlanıyor gibi hissediyorum. Böyle zamanlarda yüreğime ekilen sevgi tohumlarının yeşermesi için geçmişime küçük kaçamaklar yapıyorum. Yaşadığım güzel duyguların sıcaklığı ve sevgi dolu bakışların ışıltısıyla yüreğimi biraz özgür bırakmak istiyorum. Tabi özgürlük deyince kendi denizimi bırakıp düşlerimin peşinden koştuğum İstanbul canlanıyor ta içimde… Yüreğime güzel dokunuşlar yapmak için Emirgan’a koşuyorum. Bir peri masalı gibi yaşadığım aşkım geliyor aklıma. Kalbimin atışlarında yüreğime yaşam sevinicini aşılayan o böğürtlen gözler takılıp kalıyor ve ben her defasında ona koşuyorum. Laleler, sümbüller arasında sevinç dolan yüreğime umudun ağaçlarını dikiyor ve gülleri hasret kokan İstanbul’la baş başa kalıyorum. Onca zorluğu aşıp kendime bakabilmeyi ve yüreğime dokunabilmeyi başardığım için mutluluğum katlanıyor. Bu mutluluğun tüm bedenime yayılmasını sağlayan kalbime teşekkür ediyorum. Bizleri yaşama bağlayan yegâne duyguları yaşatan kalbi aşk olarak tanımlayan Lale devrinin en iyi şairlerinden Nedim’in şiiriyle son vermek istiyorum.
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şişeden ruhsar-ı al olmuş sana
Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedîm
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana
Sevgili dostlar yüreğime işlenen güzel günlerin anısına sevgi tohumları yeşersin yüreğinizde. Kendinize ve yüreğinize iyi davranın.