FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Gündem 13 Eylül 2022 218 Görüntüleme

“EYLÜL” OLSUN

Aylardan Eylül’ü hatta Kasımı
Günlerden Cumayı
Kaldırsalar takvimlerden
Yaşadığım yılların acısını
Söküp atabilir miyim yüreğimden
Bir bir sararan yapraklarım dökülse de dallarımdan
Silebilir miyim seni
Tutkun hafızamdan…

Yine sensiz yine sözsüz başladım yaprakları sararan hazan mevsimine. Oysa söylenecek çok sözümüz, gidilecek çok uzun bir yolumuz vardı beni bana bırakıp gitmeden önce. Şimdi yüreğimde acıların cebimde özlemlerin ve gülüşümü kıskandıran bakışların dolaşıyorken gökyüzünde gelmeyeceğini bile bile yakamozların kalemini renklendirmeye daha doğrusu sonsuzluğun kollarından alıp bensizliğime sarmaya çabalıyorum.
Alışamadım yokluğuna, alışamadım yatağımın ucunun açık kalmasına ve her gün yarım kalmışlığıma aldırmadan uykusuz geceleri sabahlara taşımaya. Hasretinden çatlayan dudaklarım adını sayıklıyor, söyleyemediklerimle gülüşüne hasret dudaklarım çınlatıyor geceleri ve ben yine doludizgin sana koşuyorum.
Tutkun hafızamdan silemediğim takvimlerden kaldıramadığım. Oysa her şey dün gibi saklı yüreğimde… Daha doğmadan güneş yeşilin her bir tonu gözlerimi okşarken doğaya selam duruşun, ayın gülen yüzüyle gökyüzüne el sallayışın ve yıldızlarla el ele verişin savruluyor gözlerimin önünde.
Sensiz sabahlara uyanırken sevgiyle sarılışına ve yürekten bakışına hasret kalsam da içimdeki boşluğu hüzzam şarkılarla doldurmaya çalışıyorum. Ama ne yaparsam yapayım ne seni geri getirebiliyorum ne de yıpranan zamanı. Sensizliğin güneşi yakıyor odamın duvarlarını, yine sana yine senli benli günlere yürüyorum.
Nedensiz sözler sıralanıp giderken penceremden konuşmaya hasret yüreğim ve suskun İstanbul el ele verip hüzzam şarkılarda kırılan gönlüme notalar eşliğinde anılarla susmayı öğretiyor. Ne olur konuşma sus gönlüm.
Sevda değil midir gönülde âşıkları konuşturan
Sözler değil midir notaları kanatlandıran
Ne olur hassas gönlüme dokunmayın notalar
Ne olur üzmeyin! Bak şimdi İstanbul’un sahil boylarında gamzelerim hangi maviyle coşup gülüşlerim hangi dalganın öpüşüyle buluşacak.
Yine hazan mevsimi, yapraklar dökülüyor ve yüreğim üşüyor sensizlikten.
Kulağımda çınlayan sıcacık sesin, bakışlarında ısınan şen şakrak gülüşlerimle boğulacak desem de sararan yaprakların arasına karışan hüzzam şarkılar inletiyor sahilleri. Yine yüreğimden dökülen sözler çınlatıyor notaları. Ne olur konuşma sus gönlüm! Dinle notaları coşturan nameleri…
Ben her Eylül’ün Dokuzu sana koşmak, sana kavuşmak seninle konuşmak isterim. Namelerin tınısıyla coşan rüzgâr nasıl da ince ince ısırıyor yaprakları, nasılda ılık ılık dokunuyor nefesime.
Sen saçlarımı okşayan rüzgâr, sen denizlerin sonsuzluğu okyanusların uzantısı bense senin görünmez gölgen. Uzattığın ellerin sıcak samimi ve içten ne muhteşemsin cansıza can veren hayatıma anlam kazandıran. Kalbim sende kalemim sende. Benim için sen batmayan güneş, içimi ısıtan nefes. Her nefesimde sen bakışımda sen. Gökyüzünde parlayan ayın suya dalışı, kalemde vuslat bulan sen.
Olmazları yaşayan yüreğimde tarifini yapamadığım bir melodi çalarken toprağa hasret sarmaşıklar sarp kayalıklara sarılıyor ve ben çağlayanlarda seyrediyorum o ışıl ışıl bakışını. Yine sensiz yine sonsuz bir acı, hazanla yarışır gibi. Yine söyleyemediklerimle gülüşüne hasret dudaklarım öpemediğim gözlerini arar zifiri karanlıkta. Ölüm denen bilinmez, kaderle bu kadar uyumlu bir tanım gibi görünse de seni her uğurlayışımda yüreğimdeki mevsimsiz acılar sararan yapraklarla buluşur yine yeniden en baştan başlarım yazmaya ve sessizce, usul usul dokunurum hecelere incinmesin sevdiceğim diye.
Ve sen canım bırakıp giderken beni bana
Hazanlar toprağa karışıp yeşertmiyor fidanları
Baharım sevdalara da dargın
Ve ben sevda yorgunu yüreğimle tutamadığım ellerine sarılıyor öpemediğim gözlerine dalıyorum. Anlayacağın her Eylül’de sana gelir sana dokunurum, rüzgârlar savurur hasretini, yapraklar kurutur gözyaşlarımı ve ben alıp başımı giderim…
Benim için İstanbul aşk, İstanbul Nejat olsa da bir dönem bereketli yağmurlarla renklenen bu şehrin gökyüzü onca güzelliği yerle bir eden fırtınalarla kasıp kavruluyor. Onun için bundan sonra senin adın Eylül, benimkisi hazan olsun.
Sen baharı kat sararan yapraklarıma
Ben ise hazanı sarayım koynuna
Bundan sonra senin adın Eylül…
Yine Eylül uzanmış boylu boyunca, ah eder zamana ihanet eden gözyaşlarımla. Ne bahara ne de yaza aldırmadan savrulan Eylül, toprakla kucaklaşır tüm yorgunluğunu seninle bir kahve molası koynunda dinlendirir. Ben ise yüreğimde asılı kalan bakışlarına her dokunduğumda biraz daha çok sevdiğimi söylerim sana. Kahve molası verilen zamanlarda; kelebekler, arılar ve çiçekler öylesine içli bir şarkı fısıldar ki kulağınıza adeta sevdiğinizle dans edersiniz. Papatyalar hoş geldin kelebeğim nakaratlarıyla dillenir.
Söyleyin dostlar söyleyin aşkla yanan gönüller hangi duayla dinlenir.
Ey aşk! Bir zamanlar yüreğimizde pır pır edip uçarken, şimdi bir kelebek olup uçup gittin aramızdan. Kâh sevgili olup öpmek istercesine, kâh yaradana sarılıp ölürcesine.
Ey Aşk! Sevdama sahip çıkar mısın? Sonbahar rüzgârları dökülüyor satırlara ve adını sayıklıyor her bir kelimesi. Bundan sonra senin adın Eylül / benimkisi kalem olsun
Sen bahardan kalma bir aşk masalı anlat / Ben senin ışıltılı gözlerine bakarak adını söyleyeyim.
Bundan sonra senin adın Eylül / Benimkisi aşk olsun…
Bugün keşkelerimin yerine iyi kilerimi koyunca yaşadıklarımın bir rüya olduğunu düşünüyor bir daha teşekkür ediyorum hazana ve Eylüle. Yüreğimin ıssız koylarında bir yaşam molası verip kısacası yaşama tutunmaya çabalıyorum. Umutla, ısrarla ve dostlukla…
Ve ben suskun İstanbul’un sevda yorgunu şimdilerde aşkınla ısınan yüreğimin kaldırımlarında üşüyorum. Yolun ışıklarla dolsun dizelerim yoldaşın olsun. Umutla, sevgiyle ve aşkla kal Eylül…

Tema Tasarım | Osgaka.com