Her özel günün kötü bir anısı ve canı yanan insanların halktan oluşu tuhaf gelmiyor mu? Deprem bölgesinde yaşayan siyasetçilerin neden başlarına bir şey gelmiyor hiç düşündünüz mü? Demek ki yapılacak o kadar şey varken karşımıza geçip hala depremin siyaseti olmaz demiyorlar mı? İşte tamda siyasetin yapılacağı zaman. Sorunlarımıza çözüm bulmak yerine görmezden gelmek; bizleri yönetenlere vereceğimiz oyların kimlere ve nerelere gittiğini bilerek oy kullanmak bizim vatani borcumuzdur. Bundan böyle kirli siyaset yapanlar şunu iyi bilsin ki; ekmeğimizi, alın terimizi, umudumuzu ve geleceğimizi çalmak isteyen zihniyetlere boyun eğmeyeceğiz, anlayacağınız dayatılan değil özlediğimiz toplumla yaşama sarılacağız.
Depremin siyaseti olmaz yapılamaz dediler, oldu. İnsan bu sözün üzerine siyasetle değil ama insani duygularımızı ön plana çıkarmak için ne yapabiliriz diye düşünmeden edemiyor. Siyaset yapanlar o enkazın altında kalsaydı ne olurdu hiç düşündünüz mü?
Hangi konudan başlarsak başlayalım hangi soruyu cevaplamaya çalışırsak çalışalım an geliyor içimizdeki acıların sesiyle yaşama acımasız davrananların farkına varınca konu etmeyelim dediğimiz siyaset gelip oturuver köşemize. Peki, güzel yapmayalım da o enkazın altında kalanlar seslerini duyurmak için bağıra bağıra can verirken, biçare içinde kıvranan insanları görmezden mi gelelim? Analarını, babalarını, kardeşlerini ve tüm sevdiklerini gözlerinin önünde diri diri toprağa gömüldüklerini gören insanların acılarını görmezden mi gelelim?
Gelmeyelim kardeşim artık görmezden gelmeyelim. Göz göre göre gözlerimizi gerçeklere kapamayalım. Susmayalım kardeşim susmayalım; bedenlerimiz enkaz altındayken ruhumuz enkaz altındayken ve memleketimiz enkaz altındayken dilimiz lal olmasın avazımız çıktığı kadar bağıralım. Eğer konuşmak suçsa, birileri sesimizi duyup ta gelir umuduyla gözlerimiz yollarda beklerken nerede bu siyasetçiler nerede bu devlet demek suçsa ben sonuna kadar suç işleyebilirim. Çünkü yüreğim yanıyor ve oradaki insanların çaresizliğini gördükçe kahroluyorum. İnsanlar canlarını ciğerlerini o enkazın altından kurtarabilmek, seslerini duyurabilmek için kime ne söyleyecek, acısını hangi sözle dindirecek, çaresizliğine çözüm üretmek için kimden ya da kimlerden yardım isteyecek?
Keşke bu felaket yaşanmadan önce olacakları görebilseydik ve keşke bu sıkıntılarımızın olduğunu söyleyen bilim insanlarının sözlerine kulaklarımızı tıkamasaydık. Ama maalesef bunları yapabilmek bu tür davranışları sergileyebilmek için de derin bir bilgi ve öngörü lazım tabi ki öncelikle devletin başında bulunan yetkililere çok önemli görevler düşmekte. Ancak o koltukta oturanların ne için orada bulunduklarını unutmaması görevlerini layıkıyla yerine getirmesi gerekirdi.
Felaketi yaşayan insanlara yardım eli uzatılırken bu işin başında bulunan yöneticiler kimsenin baskısı altında kalmadan koşa koşa görevlerini yerine getirmiş olsalardı bu kadar can gider miydi? Ayrıca iktidarda bulunanların bütün imkânları kullanarak her türlü malzemeyi seferber edip anında harekete geçmesi gerekirken bir gün, üç gün, beş gün sonra oraya gitmelerini normal mi karşılayalım? Bizler elimizden hiçbir şey gelmese bile o korkunç manzarayı gördükçe elimizde avucumuzda ne varsa sunmak istedik. Onların yaralarını sarmak için koşarak gitmek istedik ama engellendik, geciktirildik bu kadar da olmaz dedik. İnsan insana bu kadar da kin ve düşmanlık besleyemez merhametsiz davranamaz dedikte dedik. Ama gördük ki bu felaket başkaydı bu felaket insanlığın geldiği son noktaydı.
Şimdi başımıza gelen felaketin izlerini hangi vicdanlarımızla ve hangi insani iyiliklerimizle sileceğiz. Dişiyle tırnağıyla kurulan yuvalarının yavrulana kazılan mezarlarını hangi malzemeyle ya da hangi sözlerle aklayacağız. Devletin başında bulunan yöneticiler, kamu kurum ve kuruluşların başında bulunan görevliler bütün gücünü, varını yoğunu ortaya koyup ortaya çıksalardı hiç kimseyi ve hiçbir şeyi beklemeden sadece insani duygularla orada bulunsalardı, can pazarına dönüşen şehirler enkazın başında bekleyen analar ağıtlar yakıp nerde bu siyasetçiler diyebilir miydi?
Onun için kusura bakmayın biraz geç kaldık ama imkânımız bu kadar diyerek siyasetin kirli yüzünü hangi gücünüzle sileceksiniz. Siz toplum yalancıları ya da siz vicdansızlar ve siz cehaletin efendileri; başa çıkamadığınız bu sorumsuzluğunuzu, bu acımasız davranışınızın bedelini hangi iyilik kisvesi altında örtbas etmek için birbirinizle yarışacaksınız. Hangi kariyeriniz hangi sıfatınız ya da hangi makam sizi kurtarmaya yetecek. Artık siyaset yapmayalım lafını bir kenara bırakın ve yapabiliyorsanız önce kendinize bir bakın, insan olma konusunda bir eğitim alın ve ondan sonra insanların geleceğini ilgilendiren konuları konuşurken halktan aldığınız oy ve iradeyle enkazın altında kalan canların anısına saygılı olun ve esas sizler bırakın siyaseti, çekin kirli ellerinizi bırakın açgözlülüğü. Siyasetinizi ne kadınların üzerinden ne de orada o enkazın altında kalan soğuk bedenlerin üzerinden yapmayın. İnsanların açlığını, sefaletini, cehaletini kullanarak, duygularını sömürüp kendi çıkarlarınız uğruna harcamayın. İnsanlara sürekli empoze etmeye çalıştığınız, inanç sistemi üzerine kurduğunuz halde diğer inanç sistemlerini görmezden geldiğiniz, yeterince bölmeye çalıştığınız tüm değerler yıkıldığı halde şimdi de çıkmış depremin siyaseti olmaz deyip kadınların çocukların geleceğini ilgilendiren konular üzerinde oyunlar oynamayın hatta cinsiyet ayırımı yaparak biz kadınlara hakaret etmeyin. Bizler kadın olmakla insan olmanın aynı şeyler olduğunu biliyoruz ve biz gerçek siyasetle kirli siyasetin hangi kirli pazarlıklarla yapıldığını görüyoruz.
Kendi çıkarlarınız uğruna hiçe saydığınız bir ekmeğe muhtaç olan insanları bile kandırmaya çalışırken yeniden hazırladığınız iç tüzüklerinizi yeni projeler üretiyoruz diyerek korumaya çalıştığınız toplumu korumayın lütfen. Toplumun dini inancını ya da mezhebini sorgulamayın artık. İnsan kılığına bürünmüş zavallılar; halk siyaset yapmıyor yapamazda. Çünkü bir tarafta sürekli iktidarı destekleyen onlara yalakalık yapan bir medya grubu diğer tarafta muhalefet tarafını destekleyen ve iktidarı eleştiren bir medya grubu var ülkemizde. Hal böyle olunca toplum kutuplaşmış adeta ikiye bölünmüş vaziyette. Bizler bu toplumun içinde var olmaya, kendi kimliğimizi bulmaya ve insan olmaya and içmiş insanlarız. Bu çabalarımız bazen başa çıkılmaz bir hal alırken bazen de sanki hiç işe yaramıyormuş duygusu yaratsa da bizler kadın olmakla insan olmanın aynı şeyler olduğunu biliyoruz ve bu savunmamıza da her yerde devam edeceğiz. Bu çabalarımız boşuna mı elbette değil. Yaşamın içinde varolmaya çalışmak başlı başına bir emek ve her kadın o fedakârlığını siyasetin içinde olmasalar da güzel işler yaparak hem kendine hem de halka hizmet ediyor hem de farkında olmadan sizlerin yapamadığınız siyasetin en güzelini yapıyor. İyiliğin, güzelliğin ve emeğin sembolü kadınlar insanlığa binlerce değer katarken sizler hala utanmadan kadına ikinci sınıf muamelesi yapmaya devam ediyorsunuz.
Sözde siyaset yapıyorsunuz ama Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutladığımız şu dönemde Mustafa Kemal’in çizdiği yolda yüz tane kadın milletvekili çıkarmayı becerememiş bir meclisten ne bekleyeceğiz. Biz beklemeyeceğiz sizlerin reva görmediği eğitimi biz kendi kendimize vereceğiz, biz başımızı önümüze eğip el etek öpmeyeceğiz. Çünkü kadın üretir, tüketir ömrünü yüne de vazgeçmez üretmekten. Çünkü onun adı kadın; çünkü doğarken, doğuran gücünün varlığıyla inkâr edilen ama hiç vazgeçmeyen; hiçe sayılan, sövülen dövülen ve öldürülen namus bekçileriymiş gibi aramızda dolaşan yaratıklara inat üretmeye devam eden yine kadın. Başımız dik alnımız ak olarak yolumuza devam edeceğiz. Biz kadınlar olarak diyoruz ki esas siz siyaset yapmayın. Bırakın halk zaten kendi kendini yönetiyor, vermediğiniz hakkını almak için yaşam mücadelesini sonuna kadar savunuyor kendi eğitimini kendisi alıyor. Geriye ne kaldı bir tek sınırlar mı onu da zaten yine halkımın güzel insanları koruyor.
Sizler bir takım etiketler vererek onları koruduğunuzu sandığınız kadınları da yanınıza alarak sadece kendi egolarınızı tatmin etmekte olduğunuz kariyerlerinizle birlikte mal mülk hırsınızı da alıp ait oldunuz yıldızı olmayan yaldızlı şatolarınıza geri dönün. Bizlere biçmeye çalıştığınız rolleri kendiniz oynayın, olmak istemediğiniz rolleri başkalarına biçmeyin.
Her alanda her koşulda yaşamı tıpkı bir çocuk kucaklayan bizim kadınlarımız. Her daim üreten ürettiğini de hayatla paylaşan bizim kadınlarımız. Onun için toplumda oluşan bu kutuplaşmanın arasında kalmış farklı bir insan gibi görmeye çalışanlara inat. Okumaya yazmaya ve bilime inat edenlere inat. Mustafa Kemal Atatürk’ün bize verdiği seçme ve seçilme hakkını kullanarak ona olan borcumuzu ödemek adına daha çok çalışacağız daha çok okuyacağız. Çünkü bu ülkenin geleceği gençlere emanet edilirken biz kadınlara daha çok görev verildi. Çünkü her çocuk ana kucağında aldığı eğitimle geleceğini şekillendirirken bilginin ve bilimin ışığıyla yoluna devam eder. O yüzden biz kadınlar ne kadar çok emek verirsek ne kadar çok eğitim alırsak gelecek kuşaklara aktaracağımız nesiller de bir o kadar anlam kadar topluma. Bazen önümüze çıkan toplum yalancıları dediğimiz kesim ülkenin ve milletin geleceği ile oynamaya kalksalar da gün gelir o gücünü bilgiden alan nesil karşısına dikiliverir. O yüzden bizlere emanet edilen ülkemin her karış toprağında bilgisiyle, görgüsüyle ve bilimin ışığıyla var olmaya çalışan kadınlar olarak sesimizi kısmaya sözümüzü kesmeye çalışmayın. Bizler emeğini yüreğine katan kadınlar olarak daha doğrusu insan gibi insan olarak yaşayan vicdan dediğimiz duyguyu içimizde beslediğimiz sürece siyaset yapmayacağız belki ama içimizdeki o insani duygularımızla yolumuza devam edeceğiz. Siyaset yapmayalım diye bas bas bağıran siyasetçileri de o enkazın altına gömüp bir daha çıkmamaları için cehennem çukurlarına atıp depremi yaşayan insanların acılarını dindirmesi için eğilmiş başlarıyla ve olmayan vicdanlarıyla baş başa bırakacağız.
Güzel vatanım, şanlı bayrağım ve memleketimin güzel insanları! Cumhuriyetimizin 100. yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği yolda yürümeye devam ederken deprem felaketinde yaşamlarını kaybeden, umutları tükenen kadınlarımızın anısına saygıyla…
DOLAR
Alış:
Satış:
EURO
Alış:
Satış:
GBP
Alış:
Satış:
ANKARA
ADANA
ADIYAMAN
AFYON
AĞRI
AKSARAY
AMASYA
ANKARA
ANTALYA
ARDAHAN
ARTVİN
AYDIN
BALIKESİR
BARTIN
BATMAN
BAYBURT
BİLECİK
BİNGÖL
BİTLİS
BOLU
BURDUR
BURSA
ÇANAKKALE
ÇANKIRI
ÇORUM
DENİZLİ
DİYARBAKIR
DÜZCE
EDİRNE
ELAZIĞ
ERZİNCAN
ERZURUM
ESKİŞEHİR
GAZİANTEP
GİRESUN
GÜMÜŞHANE
HAKKARİ
HATAY
IĞDIR
ISPARTA
İSTANBUL
İZMİR
KAHRAMANMARAŞ
KARABÜK
KARAMAN
KARS
KASTAMONU
KAYSERİ
KIRIKKALE
KIRKLARELİ
KIRŞEHİR
KİLİS
KOCAELİ
KONYA
KÜTAHYA
MALATYA
MANİSA
MARDİN
MERSİN
MUĞLA
MUŞ
NEVŞEHİR
NİĞDE
ORDU
OSMANİYE
RİZE
SAKARYA
SAMSUN
SİİRT
SİNOP
SİVAS
ŞANLIURFA
ŞIRNAK
TEKİRDAĞ
TOKAT
TRABZON
TUNCELİ
UŞAK
VAN
YALOVA
YOZGAT
ZONGULDAK
DEPREMDE KADINLAR
Benzer Haberler
-
MESKİ’NİN 2025 YILI BÜTÇESİ: 10 MİLYAR 749 MİLYON 950 BİN TL
-
MERSİN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE MECLİSİ’NİN KASIM AYI 2. BİRLEŞİMİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ
-
BU BİR TEŞEKKÜR YAZISIDIR
-
ÇAMLIYAYLA’DA EĞİTİM DESTEĞİ
-
BÜYÜKŞEHİR’DEN ERDEMLİ’DE ZEYTİN FİDANI VE MISIR FLAKE YEM DAĞITIMI
-
MERSİN’DE DEZENFORMASYONLA MÜCADELE PROTOKOLÜ İMZALANDI
-
VALİ PEHLİVAN’DAN SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜNE ZİYARET
-
DÜNYA ŞARKILARI DUO
-
Art Land Sanat Çalıştayı Sergisi Mersinlileri Bekliyor
-
ÜLKEMİZDE HER YIL 40 BİN KİŞİ AKCİĞER KANSERİNE YAKALANIYOR!
-
Kreş Salgınları Kapıda
-
MUT TURİZM ÇALIŞTAYI YAPILDI