Önünde beklediğimiz yerdeki sarıkız durağı adını, kendisine köylülerin iftira attıkları söylenen ve ermiş olduğu düşünülen daha önce hikayesini dinlemiş olduğum kadersiz, yetim bir kızın acıklı öyküsünden almış.
…
Çanakkale iline bağlı Ayvacık Köyünde ailesi ile birlikte yaşarken küçük yaşta yetim kalan efsane kahraman Sarıkızın Akçay sahilinde, kazları ile birlikte bir heykeli bulunuyor. Sarıkızın öyküsüne gelince, “Bahtsız Sarıkız, annesinin ölümünden sonra babası ile Güre’nin Kavurmacılar köyüne yerleşmişler. Burada kaz çobanlığı yaparak baba-kız hayatlarını sürdürmeye başlamışlar. Zaman içinde, köyün sevilen kimselerinden olmuşlar. Günler geçtikçe ve Sarıkız büyüdükçe dikkat çekecek kadar güzelleşmeye başlamış. İyice yaşlanan babası da atık hacca gitmek istiyormuş. Hacca gitmesine gidecekmiş ama aklı da arkasın da yalnız bırakacağı kızında kalacakmış. Babası kendisi hacca gidince yalnız kalacak olan kızı için endişeleniyormuş. Nitekim geçen zaman içinde endişesinde de haklıdır zira babası hacca gidince Sarıkız köyde tek başına kalır. Bu durumu bilen köyün delikanlıları O’nu pek rahat bırakmazlar. Sarıkız ise delikanlıların kendisine olan ilgilerine ve onların tüm çabalarına rağmen hiçbirine yüz vermez. Hal böyle olunca da kedinin ulaşamadığı ciğere laf söylemesi misalinde olduğu gibi köyün delikanlıları da Sarıkızın adını kötüye çıkararak hoş olmayan dedikodu kazanını kaynatırlar. Babası hacdan gelince kızı hakkında söylenenleri duyar ve çok üzülür. Ona ne yapacağını bilemez öldürmeyi bile düşünür ama kıyamaz. Bari göz önünde olmasın diye dağda yaşaması için birkaç kaz ile birlikte Kaz dağlarının zirvesine götürüp orada kendi haline bırakır. Yıllar içinde köylüler dağlarda zorda-darda kaldıklarında Sarıkızın kendilerine kazları ile birlikte yol gösterdiğini söyleyerek sık sık ondan ermişçesine bahsetmeye ve anlatmaya başlarlar. Sürekli bu mistik öyküleri duyan baba köylülerin anlattığı bu kız benim kızım mı acaba, diye düşünmeye başlar ve sonunda dağın yolunu tutar. Zamanımızdaki adı Sarıkız tepe diye anılan, duvarlarla çevrili olan bir yerde kazlarla birlikteki kızını bulur. Kızı babasının onu görmeye geldiğini görünce çok sevinir ve saygıda hiç kusur etmez. Biraz oturup konuştuktan sonra babası namaz kılmak için abdest almaya başlar ve suyu ağzına alınca, “bu su niye tuzlu?” diye sorar, kız heyecan ve telaşla suyu denizden aldığını söyler. Halbuki Deniz nerede dağ nerededir. İkisinin arasındaki mesafe su getirmek için fersah fersah uzaktır. Sarıkız boşalan testisini vadilere doğru tekrar doğrultur, mucizevi şekilde dolan testideki suyu babasının eline döker, babası suyu ağzına aldığında suyun soğuk ve tatlı olduğunu fark eder. İşte o zaman köylülerin anlattıkları ermiş kişinin aslında kendi kızı olduğunu anlar. Bu olaydan kısa bir zaman sonra gökyüzünü simsiyah bir bulut kaplar ve bu toz duman arasında Sarıkız birden yok oluverir. Babası kızının sırrı öğrenilince kaybolduğunu, erenlere karıştığını aslında köylülerin kızına iftira ettiklerini geçte olsa o vakit farkına varır ve köylülere beddua etmeye başlar. Ancak iş işten geçmiştir. Sarıkızın babası bu katlanılamaz üzüntü ile şuursuzca dağ tepe gezmeye başlar. Etraftaki tepeleri gezer gezeeeer. Bugün Baba Tepe denilen yerde öldüğü söylenir. Köylüler Sarıkızın bulunduğu yer ile babasının öldüğü yere taşlarla mezar yaparlar ve her Ağustos’ta Sarıkız ve babasını anmak için “Sarıkız Tepe ile Baba Tepeye” gelirler. Söylentiye göre Babanın yaptığı bedduanın yerini bulmuş ve Kavurmacılar köyünde yaşayan hiç kimse kalmadığı için köy kütükten silinmiştir.
…
Durakta epeyce bekledikten sonra gecikmeli gelen tur otobüsümüze bindik. Bu defa yolculuk Bozcaada’ya. Aracımız Akçay’dan çıktıktan sonra doğal güzelliğinin yanı sıra termal otellerin de çok olduğu kaplıcaları ile meşhur, Tahtakuşlar, Etnoğrafya Müzesi, Kazdağı Milli Parkı ve Pınarbaşı gibi meşhur yerleri olan daha önce gördüğümüz Güre’den geçerek yolumuza sahilden devam ettik. Bir defasında arkadaşımla Güre kaplıcalarına gelmiş tüm gün tesisin o şifalı sularında keyifle yüzmüştük. Bir başka sefer de ailemle Güre ve Altınoluk ile Küçükkuyu’nun tüm ören yerleri, doğal güzellileri ve tarihi yerlerini hayranlıkla gezmiştik. Kaz dağlarının eteklerindeki muhteşem manzarasının yanında her biri ayrı değerli Şahinderesi Kanyonu, Sütüven ve Hasan Boğuldu Şelaleleri, Sarıkız Tepesi, Antandros Antik kenti sınırları içinde olan Altınoluk gerilerde kaldı. Bu yakınlarda Behramkale köyü ve Assos’ta bulunuyor. Daha sonra geçimini zeytin ve balıkçılıktan sağlayan, Edremit’e yarım saat mesafedeki, turizm ve şifa dağıtan havası, doyumsuz manzarası, berrak denizi ile meşhur yemyeşil Küçükkuyu’yu geçtik. Manzarası, doğal ve tarihi güzelliklerine ilaveten taşlı ve suyu biraz soğuk olmakla birlikte temiz pırıl pırıl denizi ve havası ile meşhur bir bölge kuzey ege.
Yolculuk süresince rehberimizin gerek çevre gerekse Bozcaada hakkında anlattıklarını ilgiyle dinledik. Bu güzergahı daha önce çeşitli zamanlarda yaptığımız gezilerde de defalarca kullanmama rağmen, buralardan daha önceleri sanki hiç geçmemiş gibi ilgiyle dinliyor, bakıyor, keşfetmeye uğraşıyor ve sanki gördüklerimi beynimin kıvrımlarına kaydediyordum. Rehberin anlattığı yeni öykülerin içinde hissettim kendimi. Yolun sağ tarafındaki Kaz dağlarının muhteşem ve her tondaki yeşilliğine bakmaya yine doyamadık. Sol tarafta ise uçsuz bucaksız sakin, duru, masmavi deniz ile gözlerimiz bayram etti. Yolumuzun devamında adıyla anılan peyniri ile meşhur Ezine ve bu ilçeye bağlı olan küçük ama şirin mi şirin bir belde olan Geyikli var. Bozcaada’ya ulaşım Çanakkale’den deniz otobüsü ile Geyikli’den araba vapuru ile yapılıyor. İskele Geyikli’de bulunuyor. Adaya ilk kez gidiyorum. Vapuru beklerken İskelede bulunan yöresel ürünleri yapan hanımlarla sohbete koyulduk ve orada o doğal güzel lezzetli yiyeceklerle, doğanın içinde ağaçların altında kahvaltımızı yaptık. Geyiklide bir kahvaltı süresi kadar kaldık, çayın yanında ki ev yapımı tuzlu çörekler çok güzel, sağlıklı ve lezzetliydi. Bir gıdacı olarak olumlu ya da olumsuz düşüncelerin geri dönüşümünün işletmeler için ne kadar önemli olduğunu, çok iyi bildiğim için yapan hanımlara içeriye doğru seslenerek emekleri için teşekkür ettim. Onların mutlu olmalarıyla bizler de daha da mutlu olduk.
Feribota binince servis otobüsünden hemen inip, güverteye çıktık. Kuvvetli soğuk esen bir rüzgar vardı. Rüzgarın sanki şiddetini biraz azaltmaya çalışan, şahane sayılabilecek güneşli bir havada yol alıyorduk. Sonsuz güzellikteki deniz manzarasını ve özgürlüklerini doyasıya yaşayarak, bizlere eşlik eden gökyüzünde süzülen martıları seyrediyordum. Bu muhteşem güzelliklerle birlikte dostların doyumsuz, hesapsız, mutlu sohbetleri içinde buldum kendimi…
Ufukta, Bozcaada eski adıyla Tenodos üç bin civarında nüfuslu. Ada önce küçük boz bir tepenin eteklerinde sanki birkaç evden ibaret gibi görünüyordu. Bu ilk bakışta gördüğünüz manzara, Ege Denizinin ikinci Türkiye’nin üçüncü büyük adası olarak insanda ilk anda bu görüntü hüsran yaratıyordu. İlk gelişimde bendede öyle oldu. Çanakkale’nin amansız Poyraz’ının etkisi ile adından da anlaşılacağı gibi bizi boz, tozlu bir manzara ile karşıladı. Halbuki medyada gördüğüm kadarıyla Bozcaada, daha önceden gezdiğim komşusu sayılabilecek Cunda adası gibi yeşil, hoş ve çok güzeldir diye beklemiştim ama ilk görüşte biraz hayal kırıklığı yaşadım. İyice bakınca uzaktan fark edilmeyen, küçük, dikenli yerlerin tamamını kaplamış, yeşilin her tonunda ki makilerin Poyraza inat, toprağa sımsıkı tutunmak ve ayrıca toprağı da tutmak için amansız, hayatta kalma savaşı verdiklerini anlıyordunuz.
Adaya yaklaşınca girişteki limanla birlikte muhteşem tarihi kale, ilerilerde çok güzel evler, yeşilin huzuru ve çınar altı çarsının olduğunu görüyordunuz. Uzaktan çok da fark edilmeyen, sürpriz şekilde yemyeşil bir alanın içinde bulduk kendimizi. İşte şimdi basında gördüğüm hayalimde ki Bozcaada ya benzemeye başladı diye düşündüm. Baştaki ön yargılı yaklaşımım yerini, sevince bıraktı. Bozcaada Ege Denizinin ikinci büyük, Türkiye’nin üçüncü büyük adası daha önce yazdığım gibi. İl merkezleri hariç köyü olmayan Çanakkale’ye bağlı, Çanakkale’nin tek ilçesi. Anakaraya uzaklığı 6 km ve en yüksek tepesi de 20 metre. Yüzölçümü 40 km kare. Nüfusu 2015 yılındaki verilere göre 2.643 ama yaz aylarında bu sayıda turizm ziyaretleri nedeniyle bir hayli artış gösteriyormuş. Çanakkale’nin o kuvvetli rüzgarlarından yararlanma yolu düşünülmüş ve 2000 yılında rüzgar gülleri yapılarak burada enerji santralleri ile elektrik üretilmeye başlanmış. Ada halkının bağcılık, şarapçılık özellikle kırmızı şarap ve balıkçılık, gelincik çiçeğinden yapılan reçelleri ile adaya has kurabiyeleri en önemli turizm ve geçim kaynakları. Bu güzel eşsiz lezzetteki damla sakızlı ve bademli kurabiyelerin tarifleri Rum vatandaşların 150 yıl öncesinde evlerinde yaptıkları reçetelerle 2005 yılında onlarla birlikte oluşturulmuş, bu lezzetlerin ustalık tarihi ise Rize Çamlıhemşin’e oradan da Çarlık Rusya’ya kadar uzanıyormuş.
Bozcaada ilk izlenimde herkese huzur vaat ediyor. Temiz, şık sade, beyazın, mavinin ve kırmızının ağırlıkta olduğu Türk ve Rum mimarisinin özelliklerini taşıyan muhteşem evlerin davetkar ve mistik bir görüntüleri var. Adaya ayak bastığınız yerin biraz ilerisinde temsili olarak adeta ikiye bölen daracık yolun sol tarafı Türk, sağ tarafı ise Rum mahallesi. İki tarafta da kendi toplumlarının mimari özellikleriyle yapılmış güzel evler sıralanmış, sanki güzellikte birbirleriyle yarışa girmiş gibiler. İki halk birbirlerine çok yakın, iç içe ve huzurla yıllardır beraberce yaşamışlar. Bozcaada Türk ve Rum toplumlarının iç içe geçerek yaşam şeklinin en güzel örneklerinden. Yolun Rum tarafındaki bölgede geçmişte talihsiz bir yangın yaşamış. Yangın sonrasında ki yenilenmede birbirine paralel sokaklarla buraya planlı, şık, otantik evler yapılmış. Tur otobüsümüz devam ettikçe adeta, tüm güzelliklerin hoş şekilde yolumuzun üzerine serpiştirilmiş gibi olduğunu fark ediyorduk. Bozcaada’nın birbirinden güzel, temiz minik koyları var. Seyir tepesinden özellikle, Akvaryum koyunun Turkuaz rengine bakmaya doyum olmuyordu, bu muhteşem manzaradan rehberimizin otobüse çağıran sesi ile zor ayrıldık.
Devam edecek…
DOLAR
Alış:
Satış:
EURO
Alış:
Satış:
GBP
Alış:
Satış:
ANKARA
ADANA
ADIYAMAN
AFYON
AĞRI
AKSARAY
AMASYA
ANKARA
ANTALYA
ARDAHAN
ARTVİN
AYDIN
BALIKESİR
BARTIN
BATMAN
BAYBURT
BİLECİK
BİNGÖL
BİTLİS
BOLU
BURDUR
BURSA
ÇANAKKALE
ÇANKIRI
ÇORUM
DENİZLİ
DİYARBAKIR
DÜZCE
EDİRNE
ELAZIĞ
ERZİNCAN
ERZURUM
ESKİŞEHİR
GAZİANTEP
GİRESUN
GÜMÜŞHANE
HAKKARİ
HATAY
IĞDIR
ISPARTA
İSTANBUL
İZMİR
KAHRAMANMARAŞ
KARABÜK
KARAMAN
KARS
KASTAMONU
KAYSERİ
KIRIKKALE
KIRKLARELİ
KIRŞEHİR
KİLİS
KOCAELİ
KONYA
KÜTAHYA
MALATYA
MANİSA
MARDİN
MERSİN
MUĞLA
MUŞ
NEVŞEHİR
NİĞDE
ORDU
OSMANİYE
RİZE
SAKARYA
SAMSUN
SİİRT
SİNOP
SİVAS
ŞANLIURFA
ŞIRNAK
TEKİRDAĞ
TOKAT
TRABZON
TUNCELİ
UŞAK
VAN
YALOVA
YOZGAT
ZONGULDAK
BOZCAADA – KUZEY EGE VE ÇANAKKALE ŞEHİTLİĞİ GEZİLERİNDEN / 2
Benzer Haberler
-
MUT TURİZM ÇALIŞTAYI YAPILDI
-
Zeytin üreticileri zor durumda
-
KADIN KATLİNE VE TACİZE ARTIK YETER!
-
Başkan Orhan: “Festivalde yaşananları tasvip etmiyoruz.”
-
Ekim Ayı Mut Belediye Meclis Toplantısı Yapıldı
-
DÜNYANIN EN BÜYÜK TÜRK BAYRAĞI BOYANDI
-
MUT KAYMAKAMI AYRANCI’DAN 30 AĞUSTOS MESAJI
-
ANAYASAYA ERİŞİLEMİYOR
-
MUT’TA 15 TEMMUZ ETKİNLİKLERİ
-
VALİ PEHLİVAN’DAN 15 TEMMUZ MESAJI
-
BİR SİYAH YUMURTA HİKAYESİ
-
Tüm Emekliler Sendikası’ndan basın açıklaması: “Emeklileri aç bırakarak tasarruf yapılamaz.”