FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Gündem 23 Ağustos 2022 488 Görüntüleme

“MIŞ” GİBİ

Bazen gerçekte olmayan ya da hiç gerçek olamayacak hayaller kurarız mutlu olabilmek için.
“Kanatlarım varmış, gökyüzünde uçuyormuşum…” diye anlatmaya başladığımız, ancak gerçekte olmayan ve gerçekleşmesi mümkün dahi olamayacak rüyalarımızı anlatırız birbirimize.
Bu anlamda “mış” gibi yapmak bizi geçici olarak mutlu etse de rüyadan uyandığımızda gerçeklerle yüz yüze kalırız.
Ancak “mış” gibi yapmak bu anlamda baktığımızda psikolojide bir terapi tekniğidir. Bu tekniği kullanmaktaki amaç; yapmış olduğu davranıştan pişman olan doğru davranış göstermek isteyen kişilere önerilen, olmak istediği kişi gibi davranmasının kısacası rol yapmasının istendiği bir tekniktir.
Her zaman yapılan “mış” gibilerin sonuçları bu kadar masum olmaz.
Sözlükteki anlamıyla, “mış” gibi yapmak; bir eylemi yapar görünmek / yapar gibi yapmak, bir eyleme benzer bir eylem yapmaktır.
Örneğin; bir arabanız var, bakım yaptırma zamanı gelmiş ve bakım ücreti biraz fazla. Denetimleri atlatmak cezalardan kurtulmak için birkaç küçük dokunuşla bakım yaptırıp geçiştirdiniz evrak düzenlediniz ve sonuç başarılı. Ancak biraz sonra tutmayan fren veya yapılmış gibi gösterilen, gerçekte yapılmayan bakım nedeniyle oluşan kazada can veren onlarca insan! Sizce ölmüş gibi mi yapıyorlardır?
Birçok kurum ve kuruluşta iş güvenliği gereği kullanılması gereken giysi, aparat ve malzemelerin gerek maliyet nedeniyle gerekse ihmal sonucunda kullanılmadığını/ temin edilmediğini biliyoruz. Sadece evrak üstünde kullanılıyor gibi gösterilerek geçiştirilen, haberli kalite denetimleri nedeniyle standartlar yerine getiril “mış” gibi verilen belgeler, iş kazasından hayatını kaybeden insanlara bir fayda sağlamıyor.
Toplumda gün geçtikçe yaygınlaşarak normalleşen“mış gibi”lik ve sonucunda “mış” gibi yapmayan kişilere gerek harcadıkları zaman gerekse para için “enayi” damgasını yüzüne olmasa da içinden söyleyen insanlar o kadar çok ki. Biz ne zaman bu kadar yozlaştık. Üstelik bu durum, bu anlayış ile kurulan kurumlar yolu ile de hızla yayılıyor. Eğitiyormuş gibi, temizliyormuş gibi, okuyormuş gibi, seviyormuş gibi, güveniyormuş gibi yaparak sadece kendisini kandırdığını bilmeden… Yanlış olduğunun farkına varıldığında genellikle telafi etmek için artık çok geçtir.
“mış” gibi yapmak bilerek ve isteyerek yalan söylemekten farksız. Toplum olarak o kadar alıştırıldık ki bu duruma “mış” gibi yapanları yadırgamıyoruz artık.
Meydanlarda verdikleri sözleri, sanki hiç onlar söylememiş gibi unutturanlar, en çok da toplumu onlar alıştırdı bu duruma.
Sonuç ortada, tutulmayan sözler sonucunda; muayene sırası bile alamayan hastalar, işsiz insanlar, öğün atlayarak maliyeti azaltmaya çalışanlar, bankaların önünde promosyon almak için sıra bekleyen emekliler, hayvanlarını elden çıkaran tarlalarını ekemeyen çiftçiler, çareyi vatanının dışında çalışmakta bulan sağlıkçılar ve daha niceleri…
Köstebek yuvasına dönmüş yollardan geçen biz, yeşili yok edilmiş gri beton binalarda yaşamaya mahkum edilmiş biz, tamda gece yarısında mahallenin ortasından korna sesleriyle geçen düğün konvoyu, sabah ya da gece, zaman merhumu olmadan aslında tarlada kullanılan, ama tüm gün sokaklarda kulaklarımızı sağır eden sesiyle geçen taktaklar, kontrolsüz motosikletler, evinin kapısından içeri girmeyi bile engelleyecek şekilde park etmiş araçlar… Tüm bu gerçeklerle yaşayan biz… Tek isteğimiz var; huzurlu, mutlu, sakin, temiz, şeffaf, güvenli, toplumsal ihtiyaçları karşılanmış bir yaşam alanı.
Maalesef koltuğa oturdukları an artık geçmişte verdikleri sözleri unutan ya da “mış” gibi yapanlar var etrafımızda.
Yapılan iş bireyselse ve sonuç kendilerini ilgilendiriyorsa durum farklı tabiki. Sorun; toplumu ilgilendiren görevlerin gerçekleştirilmesinde ve bu süreçte oluşan problemlerin çözümü için yapılan faaliyetlerin “mış” gibi uygulamalarında.
Çocukluğumuzda yaptığımız bir hata ya da eksiklikte yüzümüz kızarır, utanırdık. Şimdilerde ise önüne çıkan fırsatları değerlendiremeyen, bireysel çıkarını düşünmeyenler dışlanıyor.
“Mış” gibi yapılan işler sonucu ortaya çıkan sonucun direk dokunduğu insanlar zarar görüyor gibi olsa da, bir gün sizleri de etkileyebileceğini unutmayın.
Çok değerli yazar Doğan Cüceloğlu bu konuda birçok yazı ve kitap yazmıştır. Bir kitabında bu konu hakkında, “Onlar her yerde; ailemizde, annemiz, babamız, dedemiz, büyükanne ya da büyükbabamız, amcamız, halamız ya da dayımız olurlar. Okulda Müdürümüz ya da öğretmenlerimiz, işyerinde üstümüz ya da çalışanımız, toplumda kamu görevlisi ya da siyasetçilerdir.
Yetişkin görünümleri vardır, ama o görünüme aldanmayın, onlar ‘MIŞ GİBİ YETİŞKİNLER’dir. Onlar; yetişkin çocuklardır, ama çocukların sevecen masumiyetini kaybetmişlerdir. Bedenen gelişmiş, ama duygusal olgunluğa erişememişlerdir.”

Tema Tasarım | Osgaka.com