FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Gündem 23 Mart 2021 824 Görüntüleme

YÜZDE ELLİ

Hukuki boyutu tartışıladursun Resmi Gazete’de Cuma gecesi yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle Türkiye’nin 11.05.2011 yılında imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiği açıklandı. İstanbul Sözleşmesi’nin temelini; şiddetin önlenmesi, kadının korunması, şiddet uygulayanların adalete teslim edilmesi oluşturuyor.
Edindiğim verilere göre geçen yıl 300 kadın cinayeti işlenmiş. 171 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunmuş. Öldürülen 300 kadının 97’si evli olduğu erkek, 54’ü birlikte olduğu erkek, 38’i tanıdık birisi, 21’i eskiden evli olduğu erkek, 18’i oğlu, 17’si babası, 16’sı akraba, 8’i eskiden birlikte olduğu erkek, 5’i kardeşi, 3’ü tanımadığı birisi tarafından öldürülmüş. 23 kadının ölümüne sebep olan kişilerin yakınlık durumu ise tespit edilememiş…
Adil yargılama yapılmayıp şüpheli, sanık ve katiller caydırıcı cezalar almadıkça, önleyici tedbirler uygulanmadıkça şiddet boyut değiştirerek sürmeye devam ediyor, ne yazık ki…
Peki kim bu öldürülen, şiddet gören, tacize uğrayan kadınlar? Bu kadınlar; annemiz, eşimiz, sevdalımız, kızımız, ablamız, kız kardeşlerimiz, halamız, teyzemiz, akrabamız, komşumuz, arkadaşımız, bir tanıdık veya hiç tanımadığımız bir kadın, birlikte yaşadığımız toplumun bir bireyi yani…
Peki bu kadınların derdi ne, bu kadınlar ne istiyor? Bu kadınlar kendilerini güvende hissedebilmek için devletin korumasını istiyor. Eşit olmak, hukuki güvence altında olmak, sorumluluk almak istiyor.
İşte, İstanbul Sözleşmesi; şiddet uygulayanlara uzaklaştırma, yakın koruma gibi birçok tedbiri düzenleyen; kadınları maddi olarak güçlendirmekten kimlik bilgilerinin değiştirilmesine kadar birçok hak tanıyan, kadını koruyan bir sözleşmedir ama etkin uygulandığında…
Kadın sorunları hakkında düşünürken aklıma geldi; arkadaşlarla bir araya geldiğimizde ve toplumsal yaşam üzerine genel sohbet ederken, yönetenlerin; uzun süre iktidarda kalmak ve halkı en basit şekilde yönetmek için yöntem olarak erkek egemen toplum yapısından yararlanırlar. Kadını erkeğin baskı altına almasına göz yumar. Bu şekilde geriye -istisnalar hariç, toplumun sadece yüzde ellisini oluşturan erkekler kalır. Kalan bu yüzde elli erkeği de ırk, etnik köken, dini inanç ve dil temelinde ayrıştırabilirsen iktidarının ömrü uzayabilir. Malesef dünya genelinde başvurulan yöntem genellikle bu.
Geçenlerde Youtube’de karşılaştığım Psikiyatrist Dr. Agah Aydın kadınlarla ilgili yaklaşık olarak şöyle diyordu: “Nüfusunun yüzde ellisinin aklını kullanmayan, bu akıldan faydalanmayan bir toplum düşünün, bu toplumun mutlu olması mümkün mü? Bir evde kadın mutsuzsa o ailenin ve aile bireylerinin mutlu olması mümkün mü?” Düşündüklerimle örtüşen ne güzel bir tespit…
Ha bu arada, yeni açıklanan Birleşmiş Milletler Dünya Mutluluk Raporu’na göre 150 ülke arasında 104’cü sıraya gerilemişiz, üstümüzde Güney Afrika altımızda da Pakistan varmış…
Son söz: İstanbul Sözleşmesi yaşatır!

Tema Tasarım | Osgaka.com