1. Haberler
  2. Haber
  3. Yazarlar
  4. YILLAR SONRA MUT YOLUNDA

YILLAR SONRA MUT YOLUNDA

featured

Mut’a bu seferki yol biraz uzun geldi. Aslında mesafe aynı, yollar da bildik, ama insan bazen kendi içinde yavaşlıyor. Otobüste cam kenarında otururken kimseyle konuşmadan dışarı bakıyordum. Yol akıyor, ağaçlar geçiyor, taşlar geçiyor ama ben yerimde duruyordum sanki. Hafızamda bir fotoğraf dönüp duruyor: taş duvarlı bir ev, ceviz ağacı, tozlu bir yol, ayakları çıplak bir çocuk.
Yıllar önce bu şehirden çıkarken, çocukluk denen şeyi bir yerde bıraktığımı biliyordum ama nerede bıraktığımı tam hatırlamıyordum. Şimdi o yere doğru gidiyordum. Mut’ta bir ses, bir koku, bir taş, belki bana o çocuğun nerede kaldığını hatırlatacaktı. Ama içimde bir tedirginlik de vardı. Dönünce her şey yerli yerinde olacak mıydı?
Otobüs Sertavul’a yaklaşınca insan fark etmeden daha dikkatli bakıyor etrafa. Tanıdık taşları, yamaçları, yol kıvrımlarını arıyor gözün. Kalp biraz hızlı atıyor. Her dönüşte olduğu gibi, bu sefer de küçük bir heyecan değil, içten içe bastırdığım bir hesaplaşma vardı. Otobüsten inerken ayaklarım hafif titriyordu. Hava sıcaktı ama ben başka bir serinlik arıyordum. O eski yaz sabahlarının, toprağa bastığın o ilk anın serinliği gibi bir şey.
İlçenin içine doğru yürüdüm. Binalar daha yüksek, yollar daha gürültülüydü. Ama sokaklar hâlâ tanıdık sayılırdı. Bir yerden bir ses duymayı bekliyordum, belki de biri beni tanır diye. Kimse bir şey demedi. Bu, insanı çok derinden vuran bir sessizliktir. Çünkü sen çocukken o sokağa her girdiğinde biri mutlaka sana “Sen kimin oğlusun?” diye sorardı. Şimdi kimse sormuyorsa, geçmişinle arandaki bağ bir süreliğine kopmuş demektir.
Ben bu sefer Mut’a sadece evimi görmeye değil, kendimi bulmaya gelmiştim. Çocukken nereye bıraktıysam kendimi, oradan devam etmeye çalışıyordum. Ama fark ettim ki ben değil sadece, Mut da değişmiş. Bazı evler yıkılmış, bazı bahçelere duvar çekilmiş. Ceviz ağacının olduğu yer şimdi beton duvar. Ama yine de yürüdüğüm kaldırım aynı kaldırım. Sadece adımlarım başka.
Bir duvar dibine oturdum. Çaktırmadan cebimden eski bir fotoğraf çıkardım. Annem, babam, ben… Hepimiz başka bir zamandan bakıyoruz o fotoğrafta. Fotoğrafa değil, içimdeki sessizliğe baktım daha çok. İnsan bazı şeyleri yıllar boyunca taşır ama ancak bir yere döndüğünde anlar: Özlemek, bir yere değil, bir haline duyulan özlemdir.
Dönmek kolay, ama eskisi gibi olmak mümkün değil. Mut hâlâ orada ama ben oradaki ben değilim. Belki de mesele, döndüğünde aynı evi bulmak değil, kendine ait bir hissi tekrar yakalayabilmek. Bir dut ağacının gölgesinde birkaç dakika susmak, çocukluğunda yürüdüğün yokuşu tekrar tırmanmak… bunlar bazen yeterlidir.
Ben bu sefer geri geldim. Ama içimde hâlâ küçük bir çocuk var. Ne zaman Mut’tan ayrılsam, onu burada bıraktım sanıyordum. Meğer o hep burada kalmamış. Benimle Ankara’ya gitmiş, yıllarca sessiz durmuş. Şimdi buraya birlikte döndük. Gözümün içine bakıyor gibi hissediyorum. Konuşmuyor, ama anlıyorum ne dediğini. “Geç kaldın,” demiyor. “Hoş geldin,” de demiyor. Ama sanki “İyisin değil mi?” diye soruyor. Ve ben bu sorunun cevabını düşünmeden, usulca başımı sallıyorum.

YILLAR SONRA MUT YOLUNDA
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.