İsrail’de yapay et üretimi seri halde yapılmaktadır. Laboratuvar ortamında üretilen yapay etin perakende satışına izin veren ilk ülke Singapur’dur. Yapay et servisi yapan ilk restoran 2021 yılında Singapur’da açılmıştır. Amerika, Çin, Rusya, Hollanda derken ilerde bu listeye yeni ülkelerin ekleneceği kuvvet ve muhtemeldir. “Et yemek için hayvan kesmenize gerek yok ya da bu beslenme şeklinin dünya için daha anlamlı olduğu” gibi kulağa hoş gelen söylemlerle hayvan severler ve toplum hedef alınıyor.
Florida valisi, kendi eyaletinde laboratuvarda yetiştirilen et satışını yasaklayan ilk kişidir. Amerika’da 13 eyaletinde benzer şekilde karşı çıktığı biliniyor. Avusturya, Fransa ve İtalya gibi ülkeler de bu konudaki endişelerini dile getiriyor. Anlayacağınız bu işin taraftarları kadar benim gibi şüpheci olanlar ve karşı çıkanlar var. Ancak şu bir gerçek ki ister kabul edin ister etmeyin yapay et üretimi hız kesmeden devam ediyor.
Hücresel düzeyde, lezzet ve görünüm olarak kültür etin geleneksel etten ayırt edilemediği iddia ediliyor. Üstelik etin tüketilebilir hale gelmesi geleneksel hayvancılıkta yıllar alırken, laboratuvar ortamında aylar veya haftalar içinde hazır hale gelmektedir. Ayrıca sera gazı emisyonlarının yaklaşık %12’sini oluşturan hayvancılığın çevresel etkisinin azaltılmasına yardımcı olacağı iddia ediliyor. Bir kilogram kırmızı et için 15 ton su harcanıyor. Bir kilogram et için hayvanların beslenmesi ve barınması için belirli bir araziye ihtiyaç duyuluyor. Savunucuların öne sürdüğü diğer bir husus ise artan nüfusun et ihtiyacına mevcut et üretiminin yeterli olmadığı gerekçesidir.
Uzmanlar yapay etin uygun laboratuvar koşullarında geleneksel hayvancılığın taşımış olduğu mikrobiyal riskin (bakteri, mantar, virüs vb)düşük olduğunu söylemektedir. Ancak yapay et üretiminde farklı kimyasal koruyucu ve gelişimi destekleyici maddeler kullanılmaktadır. Bu kimyasalların kullanım oranlarıyla ilgili protokoller henüz net olmadığı ve vücutta nasıl sonuçlara yol açacağı henüz bilinmediği dile getiriliyor. Ayrıca kök hücrelerin çoğalıp başkalaşarak ete dönüşme sürecinde kanserleşme riski de bulunduğu ifade ediliyor.
Hayvanlardan alınan kök hücrelerinin olgun kas hücrelerine dönüştürülmesi sonucu yapay et üretimi masum görünüyor. Yapılan yapay et çalışmalarında hayvandan alınan hücre, embriyo veya dokuya herhangi bir genetik müdahale yapılmadan çoğaltılıp farklılaşması desteklenmiştir. Ama bitkilere yapılan işlemler (soya, mısır, pamuk, kanola, domates, patates, pirinç, buğday, bal kabağı, ayçiçeği, tütün, şeker pancarı vs.)ortadayken ilerleyen süreçte yapay üretim için hayvandan alınan hücrenin genetiği ile oynanmayacağının garantisi var mı?
Avcı-toplayıcı dönemde insan hayatta kalmak için doğayla uyum içerisinde mücadelesini veriyordu. Doğa uyum istiyor. Uyum içerisinde olduğunuz zaman ekosistem size bir şey sunuyor. Doğal olan ne varsa kaybetmek için elimizden geleni yapıyoruz. Bugün genetik mühendisliği varlıkların genleriyle oynayarak yeni sürümlerini sisteme dayatıyor. Böyle olunca da telafi edilemez sorunlar doğuruyor. “Hayvan ıslahı” ya da “bitki ıslahı” adı altında GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) ürünler tüketiyoruz. Bitki ve hayvanların şişirilmiş yeni sürümleri hasta, sakat ya da kısa ömürlü olmasına ya da insan bedeninde çeşitli problemlere sebep oluyor.
Aslında tüm bu çabalar nüfus artışı, çevre kirliliği ya da daha fazla besine ihtiyacımız olduğu gerekçesiyle verimlilik adı altında dayatılan ekonomik savaştır. İnsanlığın daha fazla kazanma, ekonomik güç olma, bitmek bilmeyen arzu, hırs ve egolarının sonucudur. Şimdi aynı çabaların yapay et olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Ülkemizde TÜİK verilerine göre hem büyük baş hem de küçükbaş hayvan üretimi 2020 yılından sonra azalışını sürdürmeye devam ediyor. Bir önceki yıla göre büyük başta %2.6 ve küçükbaş hayvancılıkta %6.9 oranında azalış var. Ama uzmanlar bu oranın gerçekte çok daha yüksek olduğunu düşünüyor. Benim kanaatimde ne yazık ki aynı yöndedir. Bu hızla azalmaya devam etmesi hiç hayra alamet değil. Sizce de öyle değil mi?