Hani Şaman’a sormuşlar ya; zehir nedir diye, Şaman yanıtlamış; “İhtiyacınızdan fazla olan her şey zehirdir. Bu güç olabilir veya tembellik, yiyecek, ego, hırs, ihtiras, kendini beğenmişlik, kıskançlık, korku, öfke, nefret hatta iyi niyet bile…”
Tarih boyunca toplumların ekonomik ve sosyal yapıları; yaşadıkları savaşlar, göç hareketleri ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda önemli değişimlere uğradı. Türkiye özelinde bakıldığında, 19. yüzyıl başlarından itibaren yaşanan büyük savaşlar ve bu savaşların yol açtığı kıtlık yılları, toplumda tasarruf kültürünün derinleşmesine neden oldu. İşte benim Annem bu yılların çocuğuydu ve bize tasarrufu, minimalist yaşamı yaşatarak öğretti. Sıvı yağ tenekelerinden yapılan saksılara kadar bizde hiçbir şey çöpe atılmazdı yani…
Ancak, genel olarak bakıldığında -özellikle sanayileşmenin hız kazandığı 1950’ler sonrası ve 1960’lı yıllardan itibaren, Türkiye’de de başta büyük şehirlerimiz olmak üzere küresel tüketim kültürünün etkisine girerek yavaş yavaş “tüketim toplumu” yapısına evrildi.
Dünya Savaşı (1914-1918) ve özellikle çocukların bile askere alındığı Çanakkale Savaşı (1915-1916), Anadolu halkı için ağır insan ve kaynak kaybına yol açtı. Savaş yıllarında, tarım üretimi azaldı, temel gıda maddelerine ulaşım zorlaştı ve halk uzun süre yoklukla mücadele etti. Bu süreçte, israfın önlenmesi, kaynakların verimli kullanılması ve elde olanla yetinme kültürü oluştu. Bu anlayış Kurtuluş Savaşı (1919-1922) ve yeni kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti yıllarında da devam etti. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde, ülke yoksullukla mücadele ederken, tasarruf bir vatandaşlık görevi olarak görüldü. 1930’larda çıkarılan Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti gibi kurumlar, halkı tutumlu olmaya ve yerli malı kullanmaya teşvik etti. 1970’li yıllarda okullarda kutlanan “Yerli Malı Haftası” etkinliklerini hatırlayanlarınız olacaktır.
Dünya Savaşı (1939-1945) her ne kadar Türkiye’nin doğrudan katılmadığı bir savaş olsa da, savaş ekonomisi koşulları ve ithalat kısıtlamaları nedeniyle ülkede kıtlık ve yokluk dönemi yaşanmasına sebep oldu. Halk, temel ihtiyaçlarını karneyle karşılamak zorunda kaldı ve savaş boyunca tasarruf bilinci daha da pekişti.
1945 sonrası dünya, özellikle Batı Avrupa ve ABD öncülüğünde, sanayi üretimini artırmaya ve tüketim odaklı bir ekonomik model geliştirmeye yöneldi. Türkiye ise 1950’li yıllarda çok partili hayata geçişle birlikte, kırsaldan kente göç, sanayileşme ve altyapı yatırımlarıyla bu dönüşümün sınırında yer aldı. 1960’lı yıllarda Avrupa ülkelerine, özellikle Almanya ve Avusturya’ya işçi göçü başlamasıyla, Türkiye toplumunun ekonomik yapısı ve tüketim alışkanlıkları yeniden şekillenmeye başladı. Yurt dışından gönderilen dövizler, Türkiye’de yeni tüketim kalıplarının oluşmasına zemin hazırladı.
Sanayinin gelişmesi, şehirleşmenin artması ve iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte 1980’li yıllardan itibaren Türkiye’de tüketim toplumu dinamikleri hız kazandı. Tüketim toplumu, sosyolog Jean Baudrillard’ın tanımıyla; bireylerin artık sadece ihtiyaçlarını değil, sembolik değerleri ve sosyal statüyü ifade eden ürünleri de tükettiği bir toplumsal yapıyı ifade eder. 2000’li yıllara gelindiğinde ise reklamcılık, markalaşma ve kredi kartı sistemlerinin gelişimiyle birlikte Türkiye, küresel tüketim kültürünün bir parçası haline geldi.
Bugün yaşlı kuşaklar, kıtlık ve tasarruf toplumunun değerleriyle büyürken; yeni nesiller bol ürün seçenekleri, hızlı tüketim ve teknolojik yeniliklerle şekillenen bir dünyada yaşıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2024 yılında hane halkı tüketim harcamalarının %23’ünü gıda ve alkolsüz içecekler oluştururken, %22’si konut ve kira, %9’u ulaştırma ve %7’si giyim ve ayakkabı harcamalarına ayrılmıştır. Bu tablo, temel ihtiyaçların yanı sıra estetik ve sosyal statü odaklı harcamaların da giderek arttığını göstermektedir.
Sonuç olarak, Türkiye toplumunun yaşadığı tarihsel kırılmalar ve küresel ekonomik sistemle bütünleşmesi, tasarruf toplumundan tüketim toplumuna geçiş sürecini kaçınılmaz kılmıştır. Her iki neslin deneyimlediği değerler ve yaşam biçimleri arasındaki bu farklılık, günümüzde aile yapısından toplumsal ilişkilere kadar pek çok alanda hissedilmektedir. Bu değişim sürecini doğru okumak, geleceğe yönelik sürdürülebilir ve bilinçli bir tüketim kültürü inşa edebilmek adına önem taşıyor.
Olumlu ya da olumsuz yanları bir yana Avrupa’da yaşayan birisi olarak tasarruf toplumundan tüketim toplumuna geçiş sürecini hem kendimde hem de çevremde gözlemleyebiliyorum.
DOLAR
Alış:
Satış:
EURO
Alış:
Satış:
GBP
Alış:
Satış:
ANKARA
ADANA
ADIYAMAN
AFYON
AĞRI
AKSARAY
AMASYA
ANKARA
ANTALYA
ARDAHAN
ARTVİN
AYDIN
BALIKESİR
BARTIN
BATMAN
BAYBURT
BİLECİK
BİNGÖL
BİTLİS
BOLU
BURDUR
BURSA
ÇANAKKALE
ÇANKIRI
ÇORUM
DENİZLİ
DİYARBAKIR
DÜZCE
EDİRNE
ELAZIĞ
ERZİNCAN
ERZURUM
ESKİŞEHİR
GAZİANTEP
GİRESUN
GÜMÜŞHANE
HAKKARİ
HATAY
IĞDIR
ISPARTA
İSTANBUL
İZMİR
KAHRAMANMARAŞ
KARABÜK
KARAMAN
KARS
KASTAMONU
KAYSERİ
KIRIKKALE
KIRKLARELİ
KIRŞEHİR
KİLİS
KOCAELİ
KONYA
KÜTAHYA
MALATYA
MANİSA
MARDİN
MERSİN
MUĞLA
MUŞ
NEVŞEHİR
NİĞDE
ORDU
OSMANİYE
RİZE
SAKARYA
SAMSUN
SİİRT
SİNOP
SİVAS
ŞANLIURFA
ŞIRNAK
TEKİRDAĞ
TOKAT
TRABZON
TUNCELİ
UŞAK
VAN
YALOVA
YOZGAT
ZONGULDAK
TASARRUF TOPLUMUNDAN TÜKETİM TOPLUMUNA GEÇİŞ
Benzer Haberler
-
MUT’TAN SÖZLER SÖYLEYİŞLER / 43
-
MUT’UN BELLEĞİ VE KÜLTÜREL HAFIZASI İÇİN BİR ADIM
-
SEVGİ… EN GÜÇLÜ İYİLEŞTİRİCİ
-
PERS YOLU MOTOR SPORLARI / 9
-
ÇEPNİLER / ALİ AKSÜT
-
MUT’UN SU SORUNU
-
PERS YOLU MOTOR SPORLARI / 8
-
KIRTIL DEDE
-
KÜÇÜCÜK YAŞAM KESİTLERİ / 71
-
GÖRÜNMEYEN SINIRLAR, TOPLUMSAL NORMLAR VE KİŞİSEL İHLALLER ÜZERİNE
-
PERS YOLU MOTOR SPORLARI / 7
-
ONLAR ERDİ MURADINA BİZ ÇIKALIM KEREVETİNE