Dışarıdaki düzlükten alçakta kalan bu kapı eşiğinden geçilip yapıya girildiğinde, içeride tabanın bu girişten de aşağıda kalıyor olması konuyu daha da ilginç duruma getirir. Yeni yapılan bakım onarım ve yenileme çalışmaları sırasında kazılarak açılan yapının dış durası eteklerinde görüldüğü üzere, taşla örülerek yapılmış olan bu dış duraların günümüz yer düzeyinden neredeyse 2 metre aşağıya dek inip temelle buluştuğu saptanmıştır. Oysa buradan 75 metre ileride, caminin çok yakınında yer alan Roma dönemi eseri taş köprünün günümüz görünümü ve yükseltisine bakılıp, bunun camiyi oluşturan ana yapının ve üzerine oturduğu görünür düzlüğün yükseltisiyle karşılaştırılmasından ortaya çıkan alçakta kalma sonucu oldukça kafa karıştırıcıdır. İncelememizin bu aşamasında bu sorulara çözüm sunacak uzak bir yere uzanmamız bizim yeni yanıtlar bulmamıza yardımcı olacaktır. Silifke Roma dönemi taş köprüsü ile yakın çağdaş olan Adıyaman Cendere (Septimus Severus) Köprüsü’ne baktığımızda, onun ırmağın iki yakasında görünen yer düzeyinden yüksekte yapılıp özellikle köprünün orta yerine gelindiğinde bu yüksekliğin bir doruk gibi en üst düzeye çıkışı karşılar bizi. Bu bağlamda sorumuzun yanıtı, Silifke taş köprüsünün girişlerinin gerçekte günümüz yer düzeyinden çok daha alçakta yatmasıyla ilgili olabilir. İşte bu bilgiden yola çıkarak yapıldığı dönemde Alaaddin Camisi’nin yapı ve oturduğu yerin düzlemi, günümüz görünür köprü düzeyinden ve kullanım yolundan en az iki metre aşağıda, dolayısıyla toprak altında kalan gerçek köprü girişlerinin düzeyinde eşitlenmiş olur.
Bir çok kentte eski dönem yapılarında örneklerini gördüğümüz üzere, burada da yüzlerce yıllık süreçten dolayı kentin taban düzeyi yükselmiş, dolayısıyla camiyi oluşturan ana yapı ve temeli bu düzeyin çok altında kalmıştır. Günümüze değin günlük yaşamda kullanım dışı kalan bir çok eski dönem yapısı ve eserleri, yağış, taşkın, sel tortuları ve toprak kayması yada birikmesi gibi nedenlerden dolayı toprak altında kalmış, bu yüzden de bu yapıların üzeri yerine göre değişmekle birlikte bir ölçüde örtülüp günümüze değin gömülü olarak kalmıştır. Ancak Alaaddin Camisi yapıldığı günden beri bugüne değin kullanıldığı için, ana yapı önündeki düzlüğün tabanı yaşanan taşkın süreçleriyle birlikte yükselirken, yapının içinde kalan taban düzeyi dışarıya göre giderek alçakta kalmış ancak sürekli kullanımdan dolayı da bu yapı varlığını sürdüre gelmiştir.
Alaaddin Camisi’nde ana yapıya girildiğinde içeriyi kıble yönüne doğru diklemesine üç açık bölüme ayıran, sağ ve solda ikişerden toplam dört kara tüslü (renkli) taş dikit (siyah bazalt sütunlar), burayı benzetileceği üzere üç dik bölümlü (nefli) kilise oturumunda göstermiş olur. Ancak şunu açıkça belirtmek gerekirse günümüzde buranın eski bir kiliseden dönüştürülmüş olduğu söylentisini, kuşku bırakmayacak biçimde caminin temel oturumu yapı yönü kesinlikle boşa çıkarır. Çünkü gerek yerinde incelediğimiz bir çok kilise yapısı ve gerekse bu kiliselere uydu görüntülerinden kuş bakışı yaptığımız gözlemler, bu yapıların doğu batı doğrultusunda dikdörtgen oturumda uzanmış olduklarını, ancak yörede yer alan diğer tüm eski camilerde olduğu gibi yönünü doğrudan kıbleye dönen Alaaddin Camisi’nin de herhangi bir kiliseden dönüşmediğini açıkça bize söyler. Bir olasılık, caminin bulunduğu yerde yapım öncesi bir kilise yada tapınak kalıntısı yer aldığıyla ilgilidir. Bu önermenin gerçekliği ise bir kazı yapılmadan gün yüzüne çıkamayacak durumda belirsizdir. Uzuncaburç’ta yer alan Zeus Olbios Tapınağı örneğinden bilindiği üzere, Hıristiyanlık döneminin başlamasıyla birlikte tüm Roma ülkesi topraklarında bu tapınakların büyük çoğunluğu tapınıma kapatılmış, yakılmış ve yıkılmış yada sonradan kiliseye dönüştürülmüştür. O dönemde toplum içi büyük kargaşa ve çatışmaların yaşanmasına neden olan tek tanrılı yöneliş Hıristiyanlık üyeleri, sonunda çok tanrılı Roma ve yerel tapınımlara bağlı birdeş (aynı) toplumun üyelerini bastırıp kendi içlerinde eritmiştir. Silifke’de gerçekliği bilinmeden söylenti durumunda anılıp kalan üç tapınaktan birinin, bu görüşten yola çıkarak konum olarak burada bulunuyor olabileceği dedikodusu bir dönem söylenegelmiştir. Alaaddin Camisi’nin, kiliseden bozma olabileceği konusunda görüş sürenlerin yanılgısını ise burada o dönemde yaşayan yerel Hıristiyan toplumdan ustaların cami yapımında çalışması, kilise yapım geleneğinden aldıkları bilgi ile birlikte emeklerini Müslümanlar için kullanmış olmaları olarak açıklayabiliriz.
DEVAM EDECEK…