En genel anlamda şiddet hukuk sınırlarına taşan ve karşı tarafa güçle, davranışla, cinsiyet eşitsizliğiyle vb. yollarla uygulanan baskı olarak adlandırılabilir. Şiddet bir psikolojik gövde gösterisidir. Bu bağlamda güç unsurunu barındıran kişi daha zayıf gördüğü karşısındaki her tür canlıya şiddet uygulayabilir.
İnsan oğlunun uygarlığı keşfetmesi -yarını düşünerek toplayıcılık ve avcılıktan tohum alıp ekme ve hayvanı ehlileştirip çoğaltabilme- aslında yarınını garantiye alıp kolektif yaşamdan yavaş yavaş uzaklaşmasına yol açmıştır. Bu da zaman unsurunu az da olsa kendi lehine duraksatabilme şansı tanımıştır. Şiddetin başlangıcını uygarlığın başlangıcına götürmek bu nedenle doğru olabilir diye düşünüyorum.
İnsan doğası gereği tıpkı hayvanların beslenme alanını işaretlemesi gibi kendi sınırlarını bilinçli veya bilinçsiz olarak belirler. Ancak bu sınırı hayvanlar kadar adil ölçümleyemez. Çünkü insan kolay kolay öleceğini kabullenmez kaç yaşında olursa olsun. Bu da kendi doğal sınırlarını genellikle, başka hiçbir canlıya iktidar olma şansı bırakmayacak düzeydedir.
İnsan oğlu uyguladığı şiddetin sınırlarını da belirlemekte oldukça aciz kalan bir travmatik psikolojidedir genellikle. Bu da şiddetin sonucu olarak dönüşü olmayan psikolojik yıkımlar, kalıcı sakatlıklar ve hatta ölümle bile sonuçlanabilir. Bunu biraz da gösterilecek güç gösterisinin şiddeti ve dizginlenemeyen öfke sağanaklarının ölçüsü belirler.
Meslek emekçilerine uygulanan şiddet ise biraz da yukarıda değindiğimiz güç gösterisiyle alakalıdır. Doktorlara, hemşirelere, diğer sağlık çalışanlarına, öğretmenlere uygulanan şiddetin genel sebebi “sen bana hizmet etmek zorundasın” ve buna bağlı olarak “ben güçlüyüm” egoitik gösteriş merakıdır. Bu egoyu oluşturan unsurlar, parasal güç, siyasal güç, cinsiyet gücü, inançsal güç, bunların bir kaçı veya hepsi olabilir.
Sorunun çözüm noktasına gelirsek; öncelikle çok güçlü kurumsal yapılar genellikle bu tür insanlık suçlarının önündeki en büyük engellerdir. Ayrıca aile içi doğru iletişim, saygı gören ve saygı duyan birey, öz güvenini şiddetten değil sevgiden alan insan modelini önceleyen aile terbiyesi olmazsa olmazdır. Ulus hamurunu en sağlıklı bir şekilde yoğurması beklenen eğitim modelinin ahlakı en önemli kazanım olarak görmesi şiddetin önündeki en önemli engel olur.
İki binli yıllarda bizde de uygulanan çoklu zeka kuramından uygulama anlamında çok uzaklaşılması öğrencilerin bireysel yeteneğine uygun eğitim alamamalarına yol açmıştır. Halk tabiriyle atın önüne et, itin önüne ot koymak öğrencilerin okulu sadece üniversite sınavı için gerekli algısına zorlamaktadır. Oysa ki kanaatimce liseyi bitiren öğrencilerin sadece yüzde onu akademik eğitim alsa yeterlidir. Çünkü gelişmiş ülkelerin eğitimde en çok önem verdikleri kısım mesleki eğitimdir. Her öğrenciyi bir birey ve değer olarak görmemiz ve asla onu kaybetmeyi göze almamamız önceliğinde okullarımızı öğrencilerin severek, isteyerek geldikleri, akademik derslerin yanı sıra sanatsal beceriler ve spor faaliyetleri yapabildikleri içerikte ve fiziki yapıda oluşturmamız önemlidir.
Sonuç olarak canice bir saldırıya uğrayan ve hayatını kaybeden İbrahim öğretmenimizi saygı ile anıyorum ve şiddetin gelişmiş bir ülke yurttaşına asla uymadığını söylemek istiyorum.
Teşekkürler…
Özcan Yıldırım / TDE Öğretmeni