Geçtiğimiz aylarda ilk kitabı ‘Siyah Beyaz Mutlu Hikayeler’i çıkaran ve geçen günlerde Mut Taşhan’da imza günü düzenleyen Mutlu hemşerimiz Serkan Yalçın’la, çıkardığı kitap üzerine konuştuk. Gazetemiz Yazı İşleri Müdürü Mehmet Gürbüz’ün Yalçın’la yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz.
Merhaba Serkan Bey. Söyleşi isteğimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkürler.
Merhaba Mehmet Bey, Mut’un Sesi platformunda bana yer verdiğiniz için teşekkür ederim.
Serkan Bey, öncelikle ilk kitabınız Siyah Beyaz Mutlular için sizi kutluyorum. Sizinle bu kitabınız hakkında konuşacağız. Neden Siyah Beyaz Mutlu Hikayeler?
Mehmet Bey 1997-98 yılları arasında memleketimden ayrıldım. Gurbet ile tanıştım. Bu süreç içerisinde senede birkaç gün tatile geldim. Yoğun bir eğitim sürecinden sonra aynı yoğunlukta mesleğime başladım. Memleketimde yaşadığım yıllar benim için bir masal gibiydi. Kitabımda da bu masal şehrimden bahsediyorum.
Neler yaşadınız bu ayrılık sürecinde?
Gurbette olan, memleket hasreti ile yaşayan insanlarla; memleketinde yaşayan insanlar hiçbir zaman aynı duyguları hissedemez. Gurbet askerlik gibidir. Teskeresi olmayan bir askerlik, ne zaman döneceğinizi bilmediğiniz bir ayrılık süreci. Neler yaşadığıma gelince; insan memleketinden ayrılınca ilk başlarda hoş geliyor tabi. Farklı bir yaşam farklı bir ortam ama zaman geçtikçe hiçbir şeyin doğup büyüdüğün topraklar gibi olmadığını hissetmeye başlıyorsunuz. İnsanoğlu iki şeye ana diyor bir kendisini doğuran anasına; bir de toprağa. Ondan geliyoruz ona gidiyoruz. Toprak ana öyle güzel ki; insanı hep çekiyor kendisine. Onun için herkes için memleketi güzeldir.
Kitap yazma fikri nasıl oluştu?
Kitap yazmak benim hayalimdi. Hedeflerim arasında hep vardı. Bütün boş vakitlerimde denemeler ve küçük hikâyeler yazıyordum. Çok hayalperest ve duygusalımdır. Bunun üstüne hayatta yaşanmışlıklar eklenince yazmaya başlıyorsunuz. Bu tamamen bakış açısı. Örneğin ben yıllardır çınar altı parkında belki bir saat vakit geçirmedim, birkaç gün önce yarım saat kadar oturdum ve kalemi kâğıdı elime alıp yazmaya başladım. Çınarlara baktığım zaman benim gördüklerim ve hissettiklerim ile orada serinlemek için oturanların hissettikleri arasında fark olduğunu düşünüyorum.
Peki, ne hissettiniz Çınaraltında?
Bu geldiğimde değil ama yıllar önce geldiğimde çınarların altına asfalt bir zemin yapılıyordu. Hava o kadar sıcaktı ki ve çınarların ağladığını hissetmiştim. Daha farklı olabilirdi. Mut’ta yaşarken farkında olamayabilirsiniz fakat Çınar altıparkı aslında tarihi bir eser. Nasıl tarihi bir alanda yenileme yapılırken aslına uygun yapılması gerekiyorsa Çınar altıparkının da tarihi dokusuna uygun şekilde yenileme çalışması yapılması gerekir.
Kitap nasıl oluştu, süreçlerinden bahseder misiniz?
Bir eser ortaya getirmek bir doğum gibi çok sancılı ve ağrılı. Ne kadar çok özen gösterseniz de mutlaka sıkıntılar oluyor. Benim de bu süreçte ilk baskı kitaplarımda fotoğraflarda sıkıntı oldu. Bazı fotoğraflar baskı sebebi ile bozuk çıktı. Yayınevi bu hatayı düzeltti ve yeni baskılar şuan düzgün fakat bu durum beni çok üzdü.
Ben önce iki yüz sayfalık bir roman yazmıştım. Yazdığımı okuduğum zaman bir türlü istediğim gibi olmadığını hissediyordum. Bir olay ve kurguyu yazılı metin haline getirmek ve sayfalarca bu kurgu üzerinde yazmak ve o esnada da okuyucunun da elinden bırakmayacağı bir kitap yazmak gerçekten çok kolay bir iş değil. Onun için öncelikle hikâyeler yazmak istedim. İnsanları sıkmayan sohbet tadında hikâyeler. Uzun süre kurguladığım hikâyeleri yazdım fakat yine istediğim gibi olmadı. 2019 yılında Viyana’ya gittim. İbrahim Arı ile sohbet ederken bana niçin kendi hikâyelerimi yazmadığımı sordu. İşte siyah beyaz mutlu hikâyelerin temeli o gün atıldı. Önce kendi hikâyemi yazmayı başarmalıydım. Sonrası bir şekilde gelecekti.
Yazmış olduğunuz hikayelerden sizi en çok hangisi anlatıyor?
Bir Garip Memleket Sevdası ve Bir Külah Çekirdek hikâyeleri beni ve içimdeki memleket hasretini anlatıyor.
En çok hangi hikayeyi yazarken duygulandınız?
Kan Kardeşlik ve Öldüm de Yasıma mı geldin? hikayelerini ağlaya ağlaya yazdım. İlkokul arkadaşım Sedat Damburacı ve erkek kardeşim Volkan Yalçın’dan anlattığım hikâyeler.
Sohbet için teşekkür ederiz Serkan Bey, son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Ankara’da yaşadığım süreç içerisinde arkadaşlarım memleketime karşı olan bu bağlılığıma ve sevgime anlam veremiyorlardı. Kitabım çıkmadan önce yakın bir arkadaşım ile bu konu ile ilgili tartışmıştık ve “senin şu memleket sevdanı anlamıyorum” demişti. Kitabımı okuduktan sonra artık beni çok iyi anladığını düşünüyorum. Kitabı Ankara da alıp okuyan birçok kişi Google da Mut’u aradığını ve tarihi turistik yerlerini baktığını söylemekte ve bu beni çok mutlu ediyor. Ben şahsım için bir eser değil, Mut için yıllarca okunacak ve her satırında memlekete olan sevgiyi ve bağlılığı anlatan bir eser ortaya getirdiğimi düşünüyorum.
Bizimkisi bir garip memleket sevdası; bu kitabı bir kültür yayını olarak düşünün memleketini ve memleketine olan sevdasını anlatmaya çalışan bir çocuğun hikâyesi. En çok üzüldüğüm; bu süreç içerisinde çok az destek görmüş olmam. Bu hikayelerin devamını getirebilmem için daha çok desteğe ihtiyacım olacak. İnanıyorum ki, bundan sonraki süreçte bu desteği tüm hemşerilerimden alabilirim.
Siyah Beyaz Mutlu…
Sevgiyle…