Türklerin kurmuş olduğu, Asya, Avrupa, Afrika’ya genişlemiş üç anakaraya yayılmış topraklarıyla 600 yıl boyunca yaşamış olan Büyük Osmanlı Ülkesi, kendinden önceki Firavunlar Mısır’ı, Büyük İskender Ülkesi, Büyük Roma Ülkesi gibi yeryüzünde kurulmuş en büyük başlıca uygarlıklar arasında yer almıştır… Osmanlı Ülkesi’nin kendini yeterli bilim çalışmalarıyla geliştirememesi, son yüzyıllarda savaşlarda yenilgilerin başlaması, onu yıkılmaya götürecek olan sona doğru taşımış olacaktı… Çok uluslu yapısıyla büyük bir denge yönetimi içinde var olan Büyük Osmanlı Ülkesi’ne karşı olanlar, sözde bu yapı içindeki uluslara özgürlük söylemi aşılarlarken, kendi uygarlıklarının yakıtını ise Afrika, Amerika, Asya anakaralarındaki başka ulusları sömürgeleştirerek sağlamaktaydılar… Kendilerini bilim alanlarında geliştiren bu yeni tek uluslu uygarlıklar, arka alanlarında ise onlarca yoksul ulusu boyunduruk altına alarak uygarlık düzeylerini yükseltmişlerdir… İşte bu açıdan bakınca iki yüzlü batı kavramının gerçekliği ortaya çıkmakla birlikte, yeni çağın yeni büyük ülkelerinin oluşum yapısı da nasıl bir dokudan oluştuğunu göstermiş olacaktı… Yüz yıl önce Büyük Osmanlı Ülkesi yıkıldıktan sonra, çok uluslu sömürgeler üzerine kurulu düzende yükselen başka ülkeler, günümüze değin böylece varlıklarını sürdürmüş olacaklardı… Büyük Osmanlı Ülkesi içinde 600 yıl boyunca onlarca ulus, kendi dillerini konuşup kendi kimliklerini korumuşlar, kendi tanrı yönelişleri üzerine baskı görmeyerek benliklerini yitirmemişlerdir… Büyük Osmanlı Ülkesi dağılırken aradan geçen 600 yıl sonunda kendi dillerini konuşmayı unutmayan söz konusu bu ülkeler, Hırvatistan, Macaristan, Slovakya, Slovenya, Sırbistan, Bosna Hersek, Karadağ, Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova, Ukrayna, Gürcistan, Dağıstan, Ermenistan, Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, İsrail, Ürdün, Kuveyt, Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Umman, Yemen, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Fas olarak sıralandılar… Oysa Amerika anakarasında Arjantin’den Meksika’ya değin en az 20 ülke İspanyolca, tek başına Avrupa ölçeğinde büyüklüğü olan Brezilya Portekizce, Kanada Fransızca, ABD İngilizce dilini konuşur oldu… Yine Afrika anakarasının yarıdan çoğunu oluşturan onlarca ülke Fransızca konuşan ülkeler oldular… İşte bu açıdan bakıldığında Büyük Osmanlı Ülkesi, yönetimi altına aldığı topraklarda yaşayan toplumların kimlik yapılarını sömürmemiş, bozmamış, onların geleneklerini yok etmeye çalışmamış, varlıklarına saygı göstermiş, gerçek bir uygarlık oluşturmuştur…
Büyük Osmanlı Ülkesi, topraklarını son yüzyılda yitirdikçe Balkanlar’dan, Kafkasya’dan, Afrika’dan, Ortadoğu’dan geri çekilmiş, Anadolu içine doğru gerileyerek sıkışmıştır… Anadolu içinde bu büyük uygarlık yok olmak üzereyken kurtuluş savaşı vererek küllerinden yeniden doğmuş, Türkiye Cumhuriyeti olarak uygarlık geleneğinde bayrağı eline alarak dalgalandırmayı sürdürmüştür…
Gerek Büyük Osmanlı Ülkesinde gerekse kuruluş aşaması Türkiye’sinde, bu köklü ülkenin topraklarını ele geçirmeye çalışan dış güçlerin başlıca giriş kapıları batıda Çanakkale Boğazları, doğuda ise Kars olmuştur…
Kars’ın savunması işte bu yüzden tüm Türkiye için yaşamsal önemdedir…
Rusya ile yüzlerce yıla yayılan anlaşmazlıklar, 1586 yılı ile 1917 yılları arasında en az 12 büyük savaşa yol açmıştır… Osmanlıların, elinde bulundurduğu topraklardan geri çekilme süreçlerine girdiği son yüzyılda, özellikle batı ülkeleri Fransa, Britanya, Avusturya bazı savaşlarda Osmanlı’ya karşı olurken, bazı savaşlarda ise Rusya’nın aşırı genişlemesini önlemek için bu kez Osmanlı’ya arka çıkmışlardır… Bazı savaşlarda Türk Ordularının başında işte bu ülkelerin komutanları görülmekte olup, Osmanlı’nın dolaylı olarak Rusya’yı yendiği durumlarda ise bunun karşılığı olarak destek sağlayan batı ülkelerine savaş sonrası büyük ödemeler yapılası gereğine düşülmüştür…
1536 yılında Osmanlı toprağı olan Kars, Türkiye kurulana değin İranlılar ile Rusların saldırıları sonucu çok kez elden çıkıp sonrasında yeniden yurdun bir ili olabilmiştir… 1828-29 yıllarında Rusların yenişiyle birlikte Kars, Osmanlılar’ın elinden bir süreliğine çıkmıştır… 1855 yılında Kars kuşatması yaşanmış, 1877-78 yıllarında (93 Harbi) yaşanan savaşta yenik düşen Osmanlılar kenti 40 yıl yönetecek olan Ruslara Kars’ı bırakmak durumunda kalmıştır…
I.Dünya Savaşı sırasında, Türkler ile Ruslar arasında 22 Aralık 1914 ve 6 Ocak 1915 süren çarpışmalar, sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte on binlerce Osmanlı erinin savaşamadan soğukta donarak şehit olmalarıyla sonuçlanmıştır… Sarıkamış sürecinden önce Hasan İzzet Paşa’nın kurmayı bir Alman olan Guse’dir… Tüm ordular düzeyinde Alman Liman Von Sanders, doğu savaşlarında ise Friedrich Bronsart von Schellendorf Türk güçlerinin Ruslara karşı yönetilmesi yada yönlendirilmesinde etkin görevdeydiler… Hasan İzzet Paşa ile Liman Von Sanders’in çekinceli görüşlerine karşılık Enver Paşa ile Bronsart von Schellendorf’un bir an önce savaşa girişme istekleri karşı karşıya gelmekteydi… Enver Paşa’nın baskın görüşü ile 150 bin kişilik Türk ordusu ağır kış koşullarında Ruslar ilerleyişini karşılama üzere yola koyduruldu… Ancak kara kış en az 90.000 Türk erinin savaşmadan şehit düşmesine yol açacaktı… Ardından gücünü yitirmediği için ilerleyen Ruslar, Van, Erzurum, Trabzon gibi büyük kentleri ele geçirmiş olacaklardı…
KARS TABYALARI
Ne denli Türkiye’nin kuzey doğusu Ruslarla olan yenişme savaşlarında bir kapı durumunda olsa da, 1500’lü yıllarda bu bölgede yakın bir Rus varlığında söz etmek kesinlikle olası değildi…
Kuzeydoğu Türkiye’de kapı kenti olan Kars’ta oluşturulan ilk savunma yapısı oluşumu, Temur Paşa Tabyası 1579 yılında yapılmıştır… III. Murad’ın 100 bin kişilik ordu başında savaş gönderdiği Lala Mustafa Paşa, İranlılara karşı çarpışıp bölgenin ele geçirilmesini önleyerek burayı Kars’ın savunmasını güçlendirecek yapısal önlemlerle donatmıştır… İşte ilk savunma düzeni alan bu sırada yapılmıştır…
Büyük Osmanlı Ülkesi, doğu topraklarının savunmasını güçlü tutmak için 1734 yılından başlayarak yeni savunma düzenleri (tabyalar) oluşturmuştur… Kars’ın kuzeydoğudan Ruslara, doğudan ise İranlılara karşı savunma direncini sağlayacak olan bu birlik konuşlanma yapıları, 1734-1878 arasında 46 ayrı yerde oluşturulmuştur… 1700-1800 yılları arası İran saldırılarına karşı, 1800-1900 arası Rus saldırılarına karşı kentin savunmasını sağlayan bu yapıların (tabyalar) 24’ü günümüze sağlam ulaşamamıştır… Geriye kalan 22 tabyadan 12’si günümüzde ordunun kullanımında varlığını sürdürmektedir… Tüm bu savunma konuşlukları içinde Karadağ Tabya, Arap Tabya, Kanlı Tabya, Kerim Paşa Tabya ile Süvari Tabya bakım onarım çalışmaları sonrası uğranılacak yerlere dönüştürülme aşamasına alınmıştır…
Kars’ta yer alan tüm konuşlanma yapılarının adları şunlardır: Karadağ Tabya, Arap Tabya, Kanlı Tabya, Çim Tabya, Hafız Paşa Tabya, Williams Paşa Tabya, Süvari Tabya, Thomson Tabya, Veli Efendi Tabya, Yusuf Paşa Tabya, Kayabaşı Tabya, Veli Paşa Tabya, Kerim Paşa Tabya, Churchill Tabya, Zohrap Tabya, Yüksek Tabya, Teesdale Tabya, Laz Tabya, Gürcü Tabya, Kapak Tabya, Kilid Tabya, Çiftegöğüs Tabya, Dere Tabya, Feyzibey Tabya, Ok Tabya, Yeni Tabya, Çiçek Tabya, Mahfel Tabya, Yenikapı Tabya, Çatlak Tabya, Koltuk Tabya, Gemli Tabya, Temur Paşa Tabya, Çukur Tabya, Telek Tabya, Çakmak Tabya, Bluhmpaşa Tabya, Ziyaret Tabya, Meclis Tabya, Reninson Tabya, Heykel Tabya, Mezar Tabya, Göbek Tabya, Çengel Tabya, Mihrap Tabya, Yıldız Tabya’dır…
KANLI TABYA
Bu tabyalar içinde günümüzde Kars’a gelenlerin en çok uğrayıp gezip gördükleri yer Kanlı Tabya’dır… 1734-1739 yıllarında I.Mahmud döneminde yapılan bu konuşlanma yapısı, 1803 yılında III.Selim döneminde ek güçlendirmelerle büyütülmüştür… 500 erden oluşan bir tabur birliği barındırabilecek sığası olan bu yapıda, 1827 – 1828 yıllarında Türkler ile Ruslar arasındaki savaşta çok kan döküldüğü için bu adla bilinir olmuştur… Günümüzde, Kafkas Cephesi Harp Tarihi Müzesi olarak Kars’a gelenlerin izlenim edindiği önemli bir kent içi uğrak yer durumundadır…
Kanlı Tabya içinde, geçmişte yaşanan savaşlarda oluşan ağır durumlar bir çok görsel yöntemle yansıtılmaya çalışılmıştır…
Burada sergilenen yazılı belgelerde, 1855-56 yıllarındaki savaşlarda, Ruslara karşı direnen Türk ordusuna katılan Macar Subayları olan Richard Guyon (Hurşid Paşa) ile György Kmety (İsmail Paşa) anılmaktadır… Bu subaylardan Guyon, Fransız kökenli olup, İngiltere’de doğmuş, Macar kurtuluş savaşında Macar ordusuna katılmış, ordunun yenilmesi sonrası Osmanlı Ülkesi’ne gelip Osmanlı Ordusu için Kars’ta savaşmıştır…
KAZIM KARABEKİR
Yapının içinde bulunduğu alanda, 13 Kasım 1921’de kente anlaşma yapmak üzere gelen Rus elçilerin, anlaşmayı Türkler adına onaylayacak olan Kazım Karabekir Paşa’ya sunulmak üzere getirdikleri ak vagon yer almaktadır.. Üzerinde, Kiril yazısıyla Rusça sözcükler ile Arap yazısıyla Osmanlıca bulunan vagonda ayrıca ‘Bu vagon Kızılordu’nun Kazım Karabekir Paşa’ya armağanıdır’ denilmektedir… Kazım Karabekir’in kullandığı bu vagon içinde bir evde olabilecek donanım ile odalar yapılmıştır… Beyaz vagonun armağan edilmesinde önce Kazım Karabekir, 3 Aralık 1920 günü Gümrü Anlaşması sırasında Rus komutanlara beyaz atlar götürüp armağan etmiştir… Bu olumlu yaklaşıma karşılık Ruslar da, Kazım Karabekir’e 1 yıl sonra Kars Anlaşması sırasında bu vagonu armağan etmişlerdir…
SARIKAMIŞ
Kars kent içinde olduğu gibi Sarıkamış ilçe kenti içinde de 40 yıllık yönetimleri boyunca Ruslar’ın oluşturduğu yapılar, görülecek önemli yerler olarak ilçede kendini belli etmektedir… Deniz düzeyinden 2100 metre yükseltide konumlu olan Sarıkamış kent içindeki en önemli yapılardan biri, Katerina Köşkü olarak da bilinen Çar Nikola’nın Av Köşkü’dür…
Sarıkamış, bugün Türkiye’nin kayak yapılan, 15 konaklama işletmesinin bulunduğu, en az 1000 kişi konaklama yapılabilen önemli bir kış uğrak yeridir…
Yine Sarıkamış için bir başka önemli değer, obsidyen olarak adlandırılan ergiyik kara cam taşıdır… Bu taştan günümüzde takı yapılıp ilçe gelirine önemli katkı sunulmaktadır…
Yazımızın sonunda ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözünü ekleyerek tüm yeryüzüne barış dileklerimizi de iletmiş olalım…
”Yurtta Sulh Cihanda Sulh”