Geleneksel dam örtümü yöntemi ile üzeri kapatılan yapıda kullanılan ağaç türü ise büyük olasılıkla yörede geçmişten günümüze yaygın olarak kullanılmış olan ardıçtır… Burada mescitte kullanılan ağaç atılların dam açıklığını kapatırken konulma yönü güney kuzey doğrultusu oluşturacak biçimdedir…
Yapı içinde doğu-batı doğrultusunda taş dolumla araları kapatılan dikme taşlar arası yarım yuvar göz açıklarının üzerine, söz konusu bu ağaç atıllar çapraz yönde güney-kuzey çizgisinde konulmuş, böylece dam üzerine toprak dolgu atılmadan önce yapının çatısı olacak katman berkitilmiştir…
Çöküp göçtüğü için günümüzde tümüyle açık olup içinden gökyüzü görülen mescidin tavanı, öncesinde yukarıda anlattığımız dam biçiminde yapılıp kapatılmış, ancak bundan yaklaşık 50 yıl önce mescidin kullanılmasının bırakılmasıyla birlikte damın bakımının yapılması sekteye uğramış, kar suyu ağırlıklı yağmur sularının dama serili sıkışmış toprağın dokusunu çözüp bozması, damda toprak serim altına sızan suların ise ağaç atılları yıllar içinde çürütmesiyle tüm damın çökmesi sonucu kaçınılmaz olarak yaşanmıştır…
Burada mescit içinde gözden kaçabilecek önemli ayrıntı, yapının yıkılmış olan kuzey bölümünden içeri girildiğinde yerde dağınık görünen ağaç atılların damla ilgili değil, yapıyı içte yatay olarak bölen üç bölümden ilki denginde, bugün olmayan giriş kapısı üzerinde konumlu bir ara kat olan kadınlar bölümünün izlerini taşıyor olmasıdır… Damın çökmesi ile birlikte, ara kat olarak ağaç dokuyla ayarlanıp yapılmış olan bu kadınlar bölümü de çökmüş, yıkılıp varlığı silinmiştir…
Buraya yakın konumda yaşayan, bizim de incelememize oğlu ile birlikte yardımcı olan 1972 doğumlu Murat Yalçın’ın anımsadığına göre, mescit 1970-1980 arası sağlam olup içeride yere serili örtülerin toz toprak içinde olduğu, 1980-1990 arası bir yılda da yapının tavanının çöktüğü aktarılmıştır… Bunlardan daha önceki yıllarda ise bu mescide yakın yerleşke olan Eski Sabak’ta bu çevre için önemli büyüklükte bir alışveriş günü (pazar) kurulup toplanıldığı, mescidin batı açığı yanındaki yüksek düzlükte yerde iri tek taşın üzerinde ise ölenlerin tabutu konulup namazlarının kılındığı anlatılmıştır…
Yine bir söylenceye göre bu tepe doruğunda mescidin olduğu yerde bir kilisenin çok eskiden var olduğu aktarılır… Kesin olmayan bu son bilginin gerçekliği var ise birdeş (aynı) konumda kilise sonrası mescidin varlığı ya kilisenin kullanım dışı kalıp taşlarından yararlanılmış olması üzerinedir ya da toplumun yönelişinin değişip İslam’a geçildiği yönündedir…
Ancak yapının kesin olarak bir İslam dönemi yapımı olduğu sonucunu bize Kabe’ye yönelik yapılan mescidin temel oturumu çoktan söylemiş olur…
Mescidin içten içe ölçüsü, düzgün dörtgen (kare) oturumda tüm keyleri (kenar) 10’ar metre olup, toplam kapalı alan oturumu tabanda 100 metrekaredir… Erkeklerin kullanımında olacak bu kapalı alanın üçte biri ölçüsünde ise günümüze ulaşmayan giriş kapısı üzerindeki bölümde kadınlara ayrılan yaklaşık 30 metrekare olması gereken asma düzende yapılmış ikinci katı da eklediğimizde, içerinin alacağı toplam kişi sayısı, sıkışık düzende bir kişinin kaplayacağı yüzeyi 60 cm ile 110 cm üzerinden kurguladığımızda tabanda 9 çizgi diziminde (saf) erkek, 2 çizgi diziminde kadınlar olmak üzere tek bir çizgi dizimi üzerinde 16’ar kişi yerleştiğinde yaklaşık sayıyla 150 erkek, kadınlarla birlikte ise toplam 175 kişiyi birden içeriye alacaktır…
Mescidin dış yüzüne baktığımızda yapının taş örümü yapılıp yükseltilirken aralara tüm yapıyı yatay olarak dolanan ağaç yatılların dört ayrı yükselti kesintinde döşendiği görülür… Mescit içinde birbirine 3 metre arayla konulmuş dört dikme taşın güncel tabandan alınan ölçüyle yüksekliği 120 cm’dir…
Devam Edecek…