FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Haber 15 Ağustos 2024 91 Görüntüleme

PLATONİK AŞKLAR

Bir kalp üşümesi hissettiklerim / Yoksa aşkın gözyaşları mı sessizce akıp giden? Şarkılarda arasam notalara dokunsam, aşkın sesini duyabilir miyim?

Genç kız, o gün en güzel elbiseleri giymişti üzerine, en güzel kokuları sürünmüş ve en güzel ayakkabıları giymişti ayağına. Beline kadar dökülen simsiyah saçlarını taradı uzun uzun. Annesi ve kardeşiyle el ele tutuşup, konuşa konuşa vardılar düğün yerine. Düğün evinin önünde davullar çalınıyor, türküler söyleniyordu. Oynamayı seven gençlerin bir kısmı oyun oynuyor diğerleri de onları izliyordu. Genç kızın annesi içeriye geçerken büyük kızının elini bırakmak zorunda kaldı. O sırada annesini kaybetmek istemeyen genç kız bir delikanlıyla göz göze geldi. Delikanlının gözlerindeki bakışı, genç kızın yüreğine bir kıvılcım ateşi gibi düştü. O küçük kıvılcım, genç kızın ürkek bakışına ve bir çekingen gülümsemesine dönüşürken, alev alev yandığını hissetti. İçinde yaşadığı bu tuhaf duyguyu ilk defa hissediyor ve içi ürperiyordu. Adeta dili tutulmuş gözlerini yerden kaldıramaz olmuştu. Heyecandan tir tir titriyordu. Ne yapacağını bilmeden sessizce annesinin yanına sokuldu. Annesi sordu ”Ne oldu kuzum? “Hiç bir şey Anne,” dedi. Oysa ne çok şey olmuştu. Sustu, sustu. Belki de tanımlayamadığı o güzel duyguyu hiç kimseye anlatamadığı için susmuştu.
Eskiden gençlerin arayıp ta bulamadığı en güzel eğlenceydi düğünler. Genç kız o gün yaşadığı heyecanı, bakışına yansıyan gülümsemeyi yüreğinin ta derinlerinde bir yerlerde hissediyor hiç kimseye yine bir şey söyleyemiyordu. Ancak düğün günü gelip çatmıştı. Bu defa davullar kendisi için çalıyordu. O ilk baktığı delikanlının gözleri yoktu karşısında. Alev alev de yanmıyordu yüreği. Evleneceği delikanlıya baktı. Gülümsemeye çalıştı ama göz göze geldiğinde başka biri vardı karşısında. Duruşu farklıydı, bakışı farklı. Her gün yanında olacak bu delikanlının adını söyleyebilecek, gamzeli gülüşlerine vesile olacak mıydı acaba? Davullar çalınıyor, türküler söyleniyordu. Yana yana oturdular, duvağın altından etrafındakilerin gözlerine baktı. Hemen herkesin gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Ama genç kızın yüreği heyecandan tir tir titremiyordu, kalbinin atışları da bir başkaydı. Bu duyguları hissetmediği için acaba sevmiyorum mu diye içinden geçirdi. Bir an sessizce düğünden kaçıp gitmeyi düşündü ama yapamadı. Galiba seviyorum diyerek ansızın gelen bu düşüncesinden uzaklaştı. Düğünden kaçamadığı gibi kendi yüreğinin sesini dinlemekten korkarak uzaklaştı ve yine sustu. Belki delikanlı da aynı duygular içinde yaşayarak yıllar boyu sürüp gitti evlilik yaşamları.
Şimdi o genç kız, olgun bir kadın, kocası, çocukları ve torunları olmuş. Önce kocasına, sonra çocuklarına, şimdide torunlarına adamış kendini. Onca zaman içerisinde kendine ayırdığı tek şey, yıllar önce hissettiği ama bir türlü yaşayamadığı o küçücük heyecan. Onun da yerini başka duygular almış. Peki ne oldu o heyecanlara? Diyorum, kadın cevap veriyor; “ne olacak başka bir yol başka yaşamların arasında unutuldu gitti. Ama unutulmayan tek şey kaldı içimde; o günkü kaçamak bir bakış tatlı bir heyecan. Zamanı geri getirebilseydim; içinde yaşadığım o güzel duygularımı kuşlar gibi özgür bırakırdım. Sevdiğimle utanmadan konuşur, çekinmeden söylerdim ona olan duygularımı. Eğer ki saklayacağım bir şey olsaydı, bu onun gözüme değen gözlerinin sıcaklığıyla terleyen avuçlarımın teri olurdu ve süzülüverirdim aşkın kollarına,” diyor. Aslında o zaman yapamadığını şimdide yapamıyor. Olmayacağını bile bile, konuşarak içinden atacağını düşünüyor olmalı. Ee konuşmakta bir şey en azından susmak zorunda hissetmiyor. Umutlarını ve hayallerini yine eski bir bakışın sıcaklığına sarıp, geleceğini geçmişin yakamozlarıyla avutmaya çalışıyor.
O zaman neden evlendin bir başkasıyla? Diye soruyorum. Yıllarca susan kadın başlıyor anlatmaya;” eskidendi bu aşklar eskiden, hem de çoook eskiden. Platonik aşk derdik biz bunlara. Uzaktan bakışır, uzaktan konuşurduk. Sana bir kitap verir o kitabın içinde saklanan mektuplarla haberleşirdik. Sanki dünyanın en güzel pırlantasını almış kadar kıymetli olurdu o kitaplar bizim için. Konuşmadan anlamaya, dokunmadan sevmeye adamıştık birbirimizi. Biri gelir ailenden seni ister, uygun görürse evlendirilirdin. Bizim duygularımızın, bizim sözlerimizin bir anlamı yoktu. Büyükler her şeyi biliyor sanırdık. Biz her şeyi içimizde yaşardık. Şimdi ki gençlik çok şanslı üstelik hepsi okumuş meslek sahibi olmuş, kimsenin eline bakmak zorunda değiller. En azından seçimlerini kendileri yapıyor. Üstelik şimdiki gençlik çok akıllı ve çok bilgili. Yine ilk aşkın heyecanıyla hızlı yaşıyorlar ve hızlı tüketiyorlar aşklarını ama en azından ne yaşadıklarını biliyorlar.”
İşte eski yaşamlar eski aşklar. Gözünde büyüttüğü bir türlü tutamadığı elin heyecanı, yaşayamadığı duygularıyla avunduğu koca bir ömür, yani hemen hepsi platonik aşk deyip geçiştiriyor. Şimdi insanlar konuşuyor, insanlar dokunuyor. Zaman ayırıp birbirlerini anlamaya çalışıyor, tanıma fırsatı yaratıyorlar kendilerine. Birkaç ay, belki de yıllar geçiyor artık tanıdık birbirimizi, bulduk ruh ikizimizi diyorlar, ayrılmayalım istiyorlar. Bal ayı gül ayı derken bir yıl geçiyor, başlıyor kavgalar. Önce aşkın peşinde koşarken sonra, şan, şöhret, para derken hakikatten uzaklaşıyorlar. Ne istediğini, kendilerini neyin mutlu edeceğini bilmeyen maddiyata dayalı istekler çoğalıyor, birini karşılasa öbürünü karşılayamıyor. Bir türlü istekleri, arzuları bitmiyor, konuşamadıkları için o kadar varlık içinde yokluk savaşı veriyorlar ve evlilik bir hiçe dönüşüyor. Çok çabuk tüketiyorlar sevgilerini, çok çabuk harcıyorlar sevdiklerini. Demek ki eksik olan bir şey var aralarında, bulduğunu sandıkları eşlerini kendilerinden bile sakladıkları.
Sahi, sandığımızda bekleyen el emeği göz nuru nakışlar gibi bizi bekleyen âşıklar var mıdır şimdi? Gençlere soruyoruz, onlarda memnun değil aşklarından. Her şey maddiyata bağlanmış. Sanırım kapitalist sistem ele geçirdi aşkları. Her şeyin genetiğiyle oynadıkları gibi âşıklarında yüreğine dolar bastılar. Her şeyimiz dolara endeksli çıkar üzerine dayalı bir ilişki. Paran varsa aşk var paran yoksa aşk ta yok. O zaman duygunun yerini para paranın yerini dolar almış. Bu kargaşanın ve telaşın arasında, eski aşkların tadı kalmadığı gibi kokusu da yok. Eskiden gizli sevda vardı. Sevdalı olduğunu kimse kimseye söylemez gizli gizli severdi. Şimdi de böyle sevdaları böyle aşkları arıyoruz gizli gizli kimseye söylemeden, içimizdeki boşluğu dolduracak, yarım kalan yanımızı tamamlayacak dostlar arıyoruz. Sevmeden sevilmeye, emek vermeden almaya alışmışız. Bunca karmaşanın içinde bırak âşık olmayı sevmeyi bile beceremiyorken hangi eksiğimizi tamamlayacak ya da yaşayamadıklarımızı hangi sözcük karşılayabilecek ki? Ya da hangi sitem dolu kelimeler bitirebilir bu suskunluğumuzu.
Gönül ehli insanlar şöyle der, “kalpten kalbe giden bir yol vardır. Oda yürektir.” Biz o yüreğin yerine bir başkasının yüreğini koyarak düştük yollara. O yüreğin sesini dinlemediğimiz içinde hep uzak kaldık kendi yaraladığımız yüreğimizden ve o yaralı yürek şimdi yaralarını saracak merhem arıyor. Gençliğinde yapamadığını şimdi yapacakmış gibi kaçıp gitmek istiyor, kendini bulmak, eksiğini tamamlamak ve yaşadığı o güzel duyguyu yeniden yeşertmek istiyor. Yıllar geçip giderken bizden alıp götürdüklerine bakmadan yeni bir yaşam kurmak istiyor. Düğün günü gözünün önünde canlanan duygularını yeniden yaşamak istiyor.
İstiyor istemesine de, o zamanki senaryo başka, şimdiki senaryo başka. Sırtındaki yüklerin ağırlığından kurtulmak, yıllarca emek verdiği insanlara olan borcunu ödemenin verdiği huzurla yeniden başlamak istiyor hayata kadın. İçinde bir şeyler hep eksik hep yarım kalmış. Seneler önce kaçıp gitmek istediği gibi çok uzaklara, kendi yolculuğuna çıkmak istiyor. Ne kadar uzağa gidersem o kadar iyi benim için diyor. Zamansız kıyıların maviliklerinde dolaşmak, yalnızlığının elinden tutup yüreğinin sesini dinlemek istiyor. İşte o zaman genç kadının yaşadığı o güzel duyguları canlanıyor gözünün önünde. Hoş yüreğinin sesini o zaman dinleyememiş şimdi mi dinleyecek? Artık zaman ilerlemiş yaş elliyi geçmiş. “Şimdi biz başka aşklar başka. O başka ben başka. Kendi yolumuzda yürümeyi bile beceremiyorken, başka bir yola girmek, onu bulmaya çalışmak bambaşka olacak” diyor da, anlamak, anlaşılmak isterken susturamıyor yüreğinin sesini.
Onu anlatırken ilk defa bu kadar yakınında ve bu kadar derininde hissetti onun yokluğunu. Onsuz yaşamak ağır bir yük gibi bindi omuzlarına. Oysa yıllarca başkalarının yükünü taşırken bu kadar yorulduğunu hissetmemişti. Kendine yaptığı haksızlığı, aşksız bıraktığı gününü hatırlayınca, aynalara baktığında gördü kendini. Gözlerinden süzülen yaşların gamzelerini paramparça edişine şahit oldu. Ama aşkın gözlerine bıraktığı o ışıltıyı aynalarda görünce yokluğunu ısıran dudakları yine sustu. Şimdi tüm bu duyguları yaşatan yüreğine ve geçmişin acılarını yaşatan zamana hangi yüzle bakacaktı ki…
Oysa ne güzel değil mi aşkın kokusunu, aşkın nefesini ciğerlerine çekip seni seviyorum diyebilmek? Sevdiğinin elini tutabilmek gözlerine bakabilmek ve bakışlarına yansıyan o ışıltıyı gururla gösterebilmek. Ve avaz avaz içinden ne geçiyorsa söyleyebilmek. Şimdi her şeyi bir kenara bırakıp arasa, sesini duymak ister misin? Diyorum, öyle bir ahhh çekişi var ki sanki olmayacak bir şey söylemişim gibi tabii biraz da şaşkın! “Ah bir arasa, heyecandan elim ayağıma dolaşsa ve tir tir titrese sesim. Yüreğim kuş misali çırpınırken, onsuz geçirdiğim yıllara inat, uzatsa elini tutuversem. Sımsıkı sarılıp öpüp koklasam. O mis kokusunu içime çekip kahkahalar atarak uzansak geleceğin kollarına. Ve ben ona desem ki, asil güzelliğini gördüm ya! Asla unutmayacağım, asla silinmeyecek hafızamdan.” Şimdi bana söylediklerini ona da söyleyip konuşmuş olsaydı unutulup gidecekti. O tatlı heyecanını aşığım dediği insanla paylaşmış olsaydı silinip gidecekti hafızasından kim bilir.
Aşk vardı bir zamanlar aşk, yüreğimizde pırpır edip uçarken şimdi bir kelebek olup uçup gitti aramızdan. Kâh sevgili olup öpmek istercesine kâh Yaratan’a sarılıp ölürcesine.
Bu yazıyı yıllardır görmediği platonik aşkına kavuşma isteğiyle canatan ve onu görme isteğiyle yanıp tutuşan bir kadının dilinden dinledim ve o yüreğin sesi olmak istediğim için yazdım. “Sadece adımı yazma başka isim kullan” dedi. Bende birçok kadın ve erkek aynı duyguyu yaşıyor ama bir türlü dile getiremiyor, eskiden kalma bir alışkanlık gizli gizli yaşıyor platonik aşkına olan duygusunu, diyerek hiçbir isim kullanmadan yazmaya çalıştım. O bana anlattı. Ben dinledim. Onu ilk gördüğünde eli ayağına dolaşmış, heyecandan ne söyleyeceğini nasıl davranacağını şaşırmış! Anlatırken yüreğinin sesini duydum, sevgi dolu bakışlarını hissettim. Şimdi kendinden emin tavırlarıyla ve sevdasının arkasında dimdik duruşuyla öyle güzel anlatıyordu ki, bende platonik aşk yaşayan tüm kadınlara ve erkeklere gelsin diyerek kaleme aldım.
Aşk dedikleri duygunun, derinlerde akıp giden bir ırmak olduğunu, çağladıkça şiir olup gönül vadisine aktığını gördüm. Ve o duyguları yaşayan kadının gözlerine bir ışık demeti sunmak istedim.
Sevgiyle ve aşkla kalın.

Tema Tasarım | Osgaka.com