FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Haber 9 Eylül 2024 67 Görüntüleme

MANASTIRIN ORTASINDA VAR BİR HAVUZ

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI bizim için önemli bir bayram. Yunan ve ardında yer alan emperyalizme karşı verilen savaşın belinin kırıldığı, onları Ege Denizi’ne, İzmir’e dökme hareketinin başladığı gün. Makus kader bu savaşla değişmiş. Artık savunan değil, önüne katıp kovalama zamanı gelmiş. İşte Zafer Bayramı günü Ohri’de yer aldık.
Önce Ohri gölü kıyısından Aziz Klemeus parkına ulaştık. Ohri Nehrinin gözleri burada. Her taraf yemyeşil, ağaçlar, hele çiçekler daha coşkulu. Yerlere basmaya kıyamıyorsun. Geçerken hep parke döşenmiş yer arıyorsun. Aman çimler, çiçeklere dokunmayalım. Gözelere kürekle çekilen kayıklar ile gidiliyor. Parkın sonunda bizi Aziz Klemeus anıtı karşılıyor. Taşlı yollardan tepenin başında adına yapılan Kilise. Ayrı inançta olsalar bile bir mum yakıp, dua okuyan, niyaz eden, dilek dileyenler var. Ne diyelim, hak niyazlarını dileklerini kabul etsin.
İlk defa gittiğimiz yerden tekrar geri döndük. Gezi boyunca hep ileri gittik. Bir günde iki, üç ülke gümrüğüne girdik, çıktık. Pasaportumuzun sayfaları doluverdi.
Ohri kenti benim için bir hayaldi. 1979 yılında Kırtıl Köyü Mengi ve Samah Ekibi, Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü ile birlikte davet edildik. Programlar geldi. Ancak Dışişleri Bakanlığı gerekli izinleri süresi içinde bize veremedi. Şenliğe giden Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri bize kart göndermişti. Hala arşivimde durur. 45 yıl sonra orada olmak. Hem de o göl kıyısında tur grubu ile resim çektirmek. O kıyı hala aynı duruyor, park yapılmış. Ülkeye, dünya kültürüne hizmet etmiş bilim adamlarının heykelleri.
Levent, Yasemin, Rıza, Mustafa, Gülay, Ümit, Musa oradan size el sallıyorum.
Makedonya deyince aklımıza Manastır / Bitola aklımıza gelir. Balkanlar gezilir de orası gezilmez mi? Heyecanla gittik. 30 akşamı bayramı Makedonya’da bir müzikli yerde yemek yedik. Önce bize halk danslarından örnekler verdiler. Sonra hep birlikte balkan havalarını coşku ile oynadık.
İzmir Marşı, 10 Yıl Marşı birlikte söylendi. Ohri Gölü kıyısında güneşin doğuşunu izlerken heyecanla manastıra gitmek için yola koyulduk.
Önce Nesneli Niyazi Sarayına gittik. Bir kahraman olan Nesneli Niyazi Sarayı ve doğduğu evi gördük.
Osmanlı döneminde o bir kahraman, katıldığı tüm savaşları kazanır. Ama 38 yaşında iken koruması tarafından vurularak öldürülür. Bir deyim vardır ya, “Pisi pisine gitti bizim Niyazi” işte bu laf onun için söylenmiş.
Yıllardır okul olarak kullanılmış. Şimdilerde müze olarak ziyarete açılmış.
O kentte ve ülkenin her bir yerinde üretim devam ediyor. Kırmızı elma kg. 1 Euro, aldık çeşmede yıkadık, orada kütür kütür yedik.
Sonraki durağımız Ala Cami’ye oldu. İki kız kardeş evlenmeden vazgeçip, çeyiz paraları ile bir cami yaptırmışlar. İçi dışı hayal dünyaları ile süslü tavan işlemeli cami ve külliye. Orada Mustafa Amca yıllardır mihmandarlık yapıyor. Bahçeden çiçek koparmak yasak. “Aman dokunmayın” diyor. Hayranlıkla izlemek. Bahçede üç Türk gelmiş, namaz vaktini bekliyor. Sohbetleri koyu.
Bitola / Manastır kentine ağzımızda bir şarkı ile giriyoruz.
MANASTIRIN ORTASINDA VAR BİR HAVUZ
Manastırın ortasında var bir havuz
Canım havuz
Bu yurdun kızları hepsi de yavuz
Biz çalar oynarız
Bu yurdun kızları hepsi de yavuz
Biz çalar oynarız.
İşte o havuz orta yerde duruyor. Hala fışkırmaya devam ediyor. Yanında tarihi binalar dokunulmamış. Kültür merkezleri, müzeler yapmışlar. Biraz yürüyünce iki katlı bir konak bizi karşılıyor. Rehberimiz Mert Sağlan bize anlatıyor: “Eleni, manastırın önde gelen ailelerinden olan Karinte’lerin kızıydı. Babası Eftim Karinte kızını kendi gibi Ortodoks bir gençle evlendirmek istiyordu. Mustafa Kemal’se o sıralar Manastır Askeri İdadisinde okuyordu. Köşkte düzenlenen isim gününde tanışan gençler, o günden sonra sık sık buluşmaya başladılar. Ama Eleni’nin babası buna izin vermez. Uzun yıllar mektuplaşma devam etse de bir araya gelemezler. Yıllar sonra Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olur. Ama Eleni hala evlenmemiştir. Babası ölürken kızından özür diler: “Keşke sizleri ayırmasaydım.” Eleni, Mustafa Kemal Atatürk’e son bir mektup yazar: “Hala beni seviyorsan, kalbinde yer var ise evlenelim.”
“Kalbimde Türkiye sevdası var. O sevgi manastırda kalbimin bir yerinde duruyor. Ama zamanım yok.”
Askeri okula heyecan içinde adeta koşarcasına gidiyoruz. Bizi o büyük taş bina karşılıyor. Girişte 4 Euro alıyorlar. Alsınlar. İkinci kat Atatürk Müzesi olmuş. Askeri lise öğrencisi Mustafa Kemal bizi karşılıyor. Her bir anıyı birlikte yaşıyoruz. Verilen madalyalar, hediye edilen silah, eşyalar camlı dolaplarda yerini almış. Şeref defterine yazıyoruz: “Ulus Ustası Mustafa Kemal ATAÜRK, bu gün senin okuduğun lisede olmak. O günlerde birlikte okumuş gibi olduk. Balkanlarda hep izin var. Enver Hoca, Tito hep senin gibi ülkelerine hizmet etmişler. Sanırım şimdi birlikte olmalısınız. 31.08.2024 MANASTIR.”
Manastırdan içimiz buruk ayrılırken Üsküp yollarına düştük. İkindi vakti araçlardan indik. Tarihe ışık tutan binalar ve bizi karşılayan geniş Üsküp Meydanı. 1990 yılların savaş yıkıntıları sonrasında: “Ne yapalım ki ülke varsıl olsun?”
Tarihi Osmanlı Çarşısı restore edilmiş. Irmak yanında köprünün ucunda iki müze yapılmış. Oranın halkı, ziyaretçiler akın akın geliyorlar. Hayrat sular hala akmaya devam ediyor. Buz gibi içiyorsun. Bit pazarına gidiyorsun. Orada kahve, hediyelik eşyalar alıyorsun. Üsküp Meydanından bir km. ötede alış veriş mağazaları kurulmuş. Oradan hediyelik eşyalar alıyorlar.

Turizm sevdası içinde olan ülkemizde kültüre, tarihe bu kadar önem verilmemiş. Ama orada son umut tarım, turizm ve eğlence merkezleri. Burada her yerde şans oyunları serbest. Gidenler, kendilerine güvenenler, halkayı çeviriyor. Tatbikî hep işletme kazanıyor.
Gelecek hafta üçüncü yazımızda buluşmak üzere.

Tema Tasarım | Osgaka.com