Zaman zaman sıkıldığımızda, yapacak bir şey bulamadığımızda, evde bir başına kalıp sessizleştiğimizde bir boşluk hissi olur sanki adını koyamadığımız… Kendimizle kalmaya cesaretimizin olmadığı o anlarda zihnimiz bizi eskilere götürür birden… Geçmiş zaman yolculuğuna çıkarır. Dalıp gideriz… Bir de bakmışsın eski fotoğraflara dalmışız… Sevdiklerimizle geçirdiğimiz o güzel günler, sarmaş dolaş haller, abuk subuk hareketlerden yansıyan muziplikler, gezilerdeki keyifli anlar, buluştuğumuz nadide insanlar ve daha bir çok fotoğrafta karşımıza çıkan yeniden yaşanmayacak o anlar… Sonra derin bir iç çeker “Hey gidi günler hey!.. Ne günlerdi” deriz. Yüzümüzde bir gülümseme, içimizde o günlerden kalma bir kıpırtı, bir keyif, bir hoşluk. Kulaklarımızda belki bir müziğin ezgisi sonra dilimizde nağmeleri hatırlar yad ederiz. Yüreğimiz coşkuyla dolar, tarifsiz bir sevinç ve belki şükran duyarız hayata.
Sizin de böyle anlarınız olmuştur. Ben de zaman zaman böyle hallerin içinde bulabiliyorum kendimi. Belki yaşımın ilerlemesi olabilir belki de yaşadığımız salgın sürecinde sevdiklerimizden ayrı olmak olabilir. Bir de bakmışım zihnim beni geçmişin mutlu anlarına götürmüş. Ruhumu birazcık olsun rahatlatabilmişim.
Ne yazıktır ki pandemi ilişkileri ciddi boyutlarda zorluyor. Dokunmak, sarılmak gibi tensel temasa izin vermiyor. Kanımca bize yapabileceği en büyük kötülüğü yapıyor. Çocuğumuza bile sarılamıyoruz. Annemize yaklaşmaya korkuyoruz. İstemsizce kollarını açıp sarılmak isteyen birinden kaçıyoruz. Ne tuhaf değil mi? Doğal olarak korku, panik ve endişe artıyor. Hastalık korkusu, hastalığın kendisinden daha fazla zarar verir hale geliyor. Cenazemizi bile kaldıramıyor, acımızı dilediğimizce yaşayamıyoruz.
Doktorlar uzun zamandır maske – mesafe – hijyen dışında bağışıklık sistemimizi de güçlü tutmamız gerektiğini söylüyorlar.
Peki bağışıklık sistemimizi güçlü tutacak çok önemli bir ilaç, hem de bedava bir ilaç var desem ne dersiniz?
Endişelenecek bir şey yok, güvendesin duygusunu veren,
Sevildiğini, değerli olduğunu, önemsendiğini hissettiren,
Yaşanan salgının getirdiği kaygı ve endişenin geçiciliğini hatırlatan,
Hayata gülümsememizi sağlayan, iyileştiren ve şifa veren,
Sevgiyi ifade etmenin en kolay yolu olan,
Dokunsal temas gerektiren,
“Maliyetsiz bir mutluluktur.” desem ne dersiniz?
Anladınız sanırım…
Evet! sarılmaktan bahsediyorum.
Pandemiyle birlikte maske – mesafe – hijyen derken artan stres, kendi kabuğumuza çekilip yalnızlaşmamıza neden olurken, şu anda bize en iyi gelecek olan sarılma eyleminin ne kadar elzem olduğundan bahsediyorum.
Sarılmayı şöyle tarif edebilirim.
Sarılmak, kayıp bir parçamızı bulmak gibidir adeta. O an içinde iyi hissetmek, her şeyi bir anlığına unutmaktır.
Sarılmak, hislerin görünmez bir enerji olarak karşıya aktığı, sözün bittiği yerde, kalplerin kendi içinde sessizce konuştuğu, iki iken bir olduğu özel bir andır. Aziz Nesin ne güzel söylemiş: “Sarılmak neden güzeldir bilir misin? Çünkü sağ tarafta kalp yoktur ve orası hep boştur. Sarılınca, sağ yanını onun kalbi doldurur…” Yine ünlü şair Özdemir Asaf: “Sarılmak için yürek gerekir. Kollar sonraki iş.” diyerek yaptığımız eylemin görünen yüzünü değil, iç yüzünü vurgulamak istemiştir.
Sarılmanın faydalarını bilimsel açıdan araştırdığımda iyileştirici etkilerinin antidepresan ilaçlar kadar faydalı olduğunu öğreniyorum. Aile terapisti Virginia Satir, yaşamımızı sürdürmemiz için günde dört kez, iyileşmek için sekiz kez, gelişmek için on iki kez sarılmamız gerektiğini söylüyor. Buradan anlaşılacağı üzere sarılmanın, kucaklaşmanın ve hatta kendi kendimize sarılmanın sosyal bir varlık olarak duygusal anlamda dengelenmemizde hayli olumlu etkileri olduğu kesinlik kazanıyor. Özellikle pozitif psikoloji alanında bu konu ile ilgili yapılmış bir çok araştırma mevcut. Peki diyeceksiniz ki “İyi ama bu pandemi döneminde kime nasıl sarılalım.” Haklısınız.
İşte bu günkü konumuz kendi kendimize sarılmanın da ne kadar önemli olduğunu ortaya koymak.
İnternetten yaptığım araştırma sonuçlarını anlatıyorum. Yüzde yüz doğru diye okumayın. Hoşunuza giden bilgileri alın gitmeyenleri siz de araştırabilirsiniz. Birlikte paylaşabiliriz. Yorumlara eklemeler yapabilirsiniz.
İşte her yönüyle sarılmanın faydaları:
*Yapılan araştırmalar çok sarılan kişilerin yüksek oksitosin seviyesine sahip olduğunu söylüyor. Peki nedir bu Oksitosin?
*Oksitosin, halk arasında “Aşk hormonu” olarak da bilinen bir hormon. Sarıldığımız zaman salgılanıyor ve bizi muhteşem hissettiriyor. Daha mutlu ve huzurlu olmaya başlıyor ve karşımızdaki kişiye bağlılık duygusu geliştiriyoruz.
*Bağışıklık sistemimizi harekete geçirerek enfeksiyonlarla mücadele etmemizi kolaylaştırıyor.
*Sarıldığımız zaman daha içten ve daha derinden ilişkiler kurmaya başlıyoruz. Bunun sebebi de Oksitosindir. Sarılma eylemiyle güçlenen bağlar daha derinleşiyor. Mesela kadınlarda oksitosin seviyesinin en yüksek olduğu zaman doğum ve çocuğunu emzirdiği zamanlardır. Bu sayede doğum kolaylaşıyor ve acı azalıyor. Anne ile bebek arasındaki kalp göz ilişkisi güçlenerek bağlılık artıyor. Yani mutluluğumuzu ve ilişkilerdeki bağlılığı da arttıran bir hormondur. İnsan organizması ne kadar muhteşem değil mi?
*Sarılmak direkt olarak acıyı azaltıyor. Oksitosin hormonuyla güçlenen bağışıklık sistemi acı eşiğini yükseltiyor. Hatırlayın. Bir yerimiz ağrıdığında elimizle ovarız. Dokunmak da sarılmak gibi bedende ağrı kesici hormonunu ( Oksitosin ) salgılatıyor. Hayvanlar yavrularını yalar ve oksitosin salınımı başlar.
*Sarılmak, vücuttaki kan basıncını düzenliyor. Sinirler harekete geçiyor ve beyne kan basıncını düşürmesi için sinyal gönderiyor. Bu da vücudun sakinleşmesini sağlıyor.
*Sarılmak, stresi azaltıyor. Vücutta salgılanan oksitosin daha olumlu ve pozitif düşünmemize yardım ediyor. Olumlu ve pozitif bir zihin stres ve kaygıyı önlüyor.
*Sarılma sonrası vücutta salgılanan bu hormon kalp hastalıklarına yakalanma riskini düşürüyor. Evet yanlış okumadınız. Yapılan bir araştırmaya göre eşleri ile ağır ve stresli konular konuşmadan önce 20 saniye boyunca birbirine sarılan çiftlerin kan basıncının normalleştiği kalp atışlarının yavaşladığı görülmüş.
*Hatta kendi kendimize sarılmak bile vücudumuzdaki stres seviyesini düşürerek rahatlamaya yardımcı oluyor. O yüzden kendimize sarılmak, rahatlık ve güven duygusunu çoğaltıyor. Başka birine sarılamadığımız durumlarda bir kurtarıcı olarak düşünebiliriz? Ne dersiniz?
*Öz-şefkat araştırmacısı Kristin Neff’in çalışmaları kendimizi kucaklamanın, okşamanın; kişiyi fiziksel olarak rahatlattığını, sevgi duygumuzu ve kendimize karşı sevecenliğimizi arttırdığını söylüyor. Devam ediyor: “Zor duygular hissettiğinizde kendi elinizi, kolunuzu, yanağınızı nazikçe okşamak ya da elinizi kalbinizin üstüne koymak, kendinize sarılmak veya çenenizi iki avcunuzun içine almak , duygularla başetmeyi kolaylaştırıyor. ” diyor Kristin Neff . Bakalım hangi dokunuşla kendinizi daha rahat ve güvende hissedeceksiniz? Deneyin lütfen! Bu dokunuşlar aynı zamanda kendimizi olduğumuz gibi kabul etmemizi kolaylaştıran bir pratiğe de dönüşebiliyor. Kendimize karşı öz-şefkat duygusunu da geliştiriyoruz.
Sarılmak mümkün değilse masaj gibi dokunuşlar çok şifalı olabiliyor. İç alan farkındalığı gelişiyor. İnterosepsiyonu güçlendiriyor. Yaptığımız yoga ve meditasyon çalışmalarında iç alan farkındalığımızı geliştiriyoruz. Güven duygusunu veren hormonların salgılanmasını sağlamış oluyoruz. Kendimize daha şefkatli bir yerden mindfulness ile bakmaya başlıyoruz. Bu çalışmalar da bizi mutlu eden hormonların salgılanmasını sağlamış oluyor.
Anladınız değil mi?
Son olarak sevdiklerimize ve kendimize sarılmak için çok sebebimiz var. O halde günün önerisi pandemi elverdikçe belki birlikte yaşadığınız veya kendi sağlığınız ve onun sağlığından emin olduğunuz kişilere ve en önemlisi de kendinize bol bol sarılın. Kendinize ve başkalarına şefkat duygusunun tadını çıkarın. Hayat bu kadar belirsiz ve beklenmedikken, tam da şu anda yaşıyorken sevdiklerinize sıkı sıkı sarılın.
Şükran duyun hayata. Hayat bir kucağa sığar.
Sevgiyle ve aşkla.
DOLAR
Alış:
Satış:
EURO
Alış:
Satış:
GBP
Alış:
Satış:
ANKARA
ADANA
ADIYAMAN
AFYON
AĞRI
AKSARAY
AMASYA
ANKARA
ANTALYA
ARDAHAN
ARTVİN
AYDIN
BALIKESİR
BARTIN
BATMAN
BAYBURT
BİLECİK
BİNGÖL
BİTLİS
BOLU
BURDUR
BURSA
ÇANAKKALE
ÇANKIRI
ÇORUM
DENİZLİ
DİYARBAKIR
DÜZCE
EDİRNE
ELAZIĞ
ERZİNCAN
ERZURUM
ESKİŞEHİR
GAZİANTEP
GİRESUN
GÜMÜŞHANE
HAKKARİ
HATAY
IĞDIR
ISPARTA
İSTANBUL
İZMİR
KAHRAMANMARAŞ
KARABÜK
KARAMAN
KARS
KASTAMONU
KAYSERİ
KIRIKKALE
KIRKLARELİ
KIRŞEHİR
KİLİS
KOCAELİ
KONYA
KÜTAHYA
MALATYA
MANİSA
MARDİN
MERSİN
MUĞLA
MUŞ
NEVŞEHİR
NİĞDE
ORDU
OSMANİYE
RİZE
SAKARYA
SAMSUN
SİİRT
SİNOP
SİVAS
ŞANLIURFA
ŞIRNAK
TEKİRDAĞ
TOKAT
TRABZON
TUNCELİ
UŞAK
VAN
YALOVA
YOZGAT
ZONGULDAK
MALİYETSİZ MUTLULUK
Benzer Haberler
-
MUT TURİZM ÇALIŞTAYI YAPILDI
-
Zeytin üreticileri zor durumda
-
KADIN KATLİNE VE TACİZE ARTIK YETER!
-
Başkan Orhan: “Festivalde yaşananları tasvip etmiyoruz.”
-
Ekim Ayı Mut Belediye Meclis Toplantısı Yapıldı
-
DÜNYANIN EN BÜYÜK TÜRK BAYRAĞI BOYANDI
-
MUT KAYMAKAMI AYRANCI’DAN 30 AĞUSTOS MESAJI
-
ANAYASAYA ERİŞİLEMİYOR
-
MUT’TA 15 TEMMUZ ETKİNLİKLERİ
-
VALİ PEHLİVAN’DAN 15 TEMMUZ MESAJI
-
BİR SİYAH YUMURTA HİKAYESİ
-
Tüm Emekliler Sendikası’ndan basın açıklaması: “Emeklileri aç bırakarak tasarruf yapılamaz.”