“Bir kızım var, Mut’ta öğretmen. Kızımınsa iki kızı var, onun birisi de öğretmen. Yazın yayladayım, kızımdan bir telefon:
“Baba, benim kızların dengesi biraz bozuluk, birisi büyü yaptırmış bunlara, yayla yolunda bir hoca varmış, büyü çözdürmeye geldik buraya, işimiz bitince yanına varacağız.”
Yarım saat sonra bir telefon daha:
“Baba kuyruk çok burada, yaklaşık 20 kişi var daha, bugün olmaz. Başka bir zaman varırız yanına.”
“Peki kızım, ben kara cahil birisiyim, inanmıyorum böyle şeylere, sen bir öğretmensin, inanıyor musun bunlara?”
“İnanıyorum baba.”
“Ne yapayım, diyecek bir söz bulamadım.”
+++
“Tarsus’ta çalışırken zaman zaman Adana’ya giderdim, gezmeye. Yine öyle bir gün, Adana Otogarındayım. Bir baktım bir adam; esmerce, orta yaşlarda… Yuvarlak, küçük cep aynaları var ya, işte elinde böyle bir ayna, öbür elinde de küçücük bir makas, bıyığını kesiyor…
Yaşamımda fotoğraflayamayarak kaçırdığım, öylesine eşsiz ve doğal görüntülerinden birisiydi bu.”
+++
Dizlerinden duramaz ve de yürüyemez olmuştu adam. Sonunda ameliyat oldu, ikisinden de. İşte bu ameliyattan yirmi gün sonra yeniden hastanedeydi, kontrol için. Kontrolünü olmuş, hastanenin bahçesinde, ana giriş kapısına yakın bir yerde dinleniyordu.
Öyle kalabalıktı ki hastanenin içi, sanki kentin tümü hastaydı ve de buradaydı. Bu yüzden de arı kovanı gibiydi kapının önü, onlarca insan giriyordu çıkıyordu.
İşte bu onlarca insanın içinde bir insana takıldı adamın gözleri. İki bastonla zor zoruna yürüyen bir adamdı bu da. Ama kendisi gibi kilolu değildi.
Kapıdan girip gözükmez oluncaya kadar, bakakaldı adamın arkasından.
+++
Bir arkadaşım gurbetteki oğlumu sordu. “Her gün görüşüyoruz” dedim. Şimdiki gurbetliğe ne var; telefon var, sosyal medya var, var oğlu var.
Tabi bu, yıllar önce beş altı arkadaşla çalışmak için Almanya’ya gidişimizi ve izimizin üstüne geri dönüşümüzü anımsattı.
Şöyle ki, İstanbul’a varınca bindik bir trene. Hepimiz yataklı mataklı bir kompartımandayız. Türkiye’yi geçip de Bulgaristan sınırına girdik ya, artık her yer Bulgaristan bayrağı. Başladık hepimiz çocuk gibi hüngür hüngür ağlaşmaya!
Sevgiyle, sağlıkla, saybanla…