PERS YOLU BİR SU DEĞİRMENİ
“Karanlık kavuşunca atlara bindiler. Narlıbahçeye geldiler. Yağmur çiselemeye başlamıştı, karanlıktan göz gözü görmüyordu, atlardan indiler. Topal Ali onların ayak tapırtılarını duyunca, usulcacık, “Burdayım,” diye seslendi. Sese dönünce ulu ağacın karartısını işte o zaman seçebildiler.
Ali: “Ben sana da at getirmiştim,” dedi, “senin altındaki at, gene o deli at mı?”
“O,” dedi Memed.
“Biz gece yarısına doğru kasabaya girelim. Ben seni onun yattığı odanın kapısına kadar götürürüm. Bu kılıkta beni kimse tanımaz. İstediğim zaman topallamam bile. Orada, odanın kapısında senden ayrılacağım. Benim de bu gece, senin gibi işim var.”
“Biliyorum. Biliyorum ya, seni kimse tanımıyor, bizimle birlikte olduğunu bilmiyorlar. Bu işi… Belki bir daha…”
“Olmaz İnce Memed,” diye kükredi Topal Ali.
İnce Memed sustu.
Gece yarısı horozları öterken atlara bindiler. Memed, Müslümü yanına çağırdı, eline altınlar koydu. “Sen buradan doğru Seyrana gideceksin. Seyran sana emanet. Elindekileri de ona vereceksin.” Dedi atını sürdü.
Kasabaya güney yolundan girdiler. Avluya sessizce girdiler. Atlarını köşedeki geniş dallı zeytin ağacına bağladılar. Ali konağın kapısını kolaycana açtı. Ayaklarının ucuna basa basa yukarıya çıktılar.
Ali merdivenlere yürüdü, Memed oda kapısını açtı, içeriye girdi. Filintası elinde, parmağı tetikteydi. Arif Saim Bey yaldızlı karyolaya yatmış gazete okuyordu. Patırtıyı duyunca gazetesini indirdi. Karşısındaki İnce Memede bir tuhaf öfkeyle baktı.
İnce Memed: “Arif Saim Bey, ben İnce Memedim,” dedi.
İnce Memed’in elindeki tüfeğin ucundan arka arkaya beş kere yalım sürdü. Kurşunların rüzgarından arka duvardaki karpuzu pembe, mavi gül işlemeli büyük lamba söndü.
Yıldırım gibi aşağı indi Memed, zeytin ağacının altındaki atına atladığı gibi doldurdu, kasabadan çıktı. Kasaba bir hay huy içinde kaldı. Arada sırada da cıvılayan bir kurşunun sesi uzaklardan geliyordu.
Sabaha karşı Dikenlidüzünü tuttu. Hürü Anaya gidecek, onunla bir daha helallaşacaktı.
Memed kalabalığın ucunda durdu, orada bir süre durdu.
Memed, kalabalığın içinde aradığını bulmuştu. Hürü Ana, ta ortalarda bir yerdeydi. Atını sürdü, kalabalık ikiye ayrıldı, ona yol açtılar. Ortalık, sessizlikten çın çın ötüyordu.
Memed geldi, Hürü Ananın önünde atından indi, onun elini aldı, üç kere öpüp başına götürdü. Hürü Ana da onu kucaklayıp öptü. Memed atına atladı, at, kulaklarını dikti.
“Ana hakkını helal et, sana çok çektirdim.”
Üzengilerin üstüne basarak ayağa kalktı, kalabalığa:
“Siz de hakkınızı helal edin,” diye bağırdıktan sonra, eyere oturdu, sonra gene üzengilerin üstünde yükseldi, gözlerini, dönerek bütün kalabalığın üstünde dolaştırdı, “Gene geleceğim, gene geleceğim,” dedi, atını doldurdu, kalabalığın arasından süzüldü çıktı, Alidağının arkasına aktı gitti.
İnce Memed’den bir daha haber alınmadı, imi timi bellisiz oldu.”
(İnce Memed 4 – Yaşar Kemal)
Gene konuşmamış. Sessizce yemişler yumurtaları, bazlamalara sarıp sarıp. Çay biraz dokunmuş Memed’e. Dokunmuş dokunmaya da aldırmamış Memed. “İstersen bazlamaları ocağa sür” demiş Osman Ata. Memed sürmemiş. Ne zamanki yemek yenip üstüne ayriyeten çay içmeye başlayınca sormuş Osman Ata.
“Kimsin, kimlerdensin” diye.
“İnce Memed adım” demiş Memed. Osman Ata biraz şaşırmış. Tanıyamamaktan. Kavaközü’nün inceleri akrabası olur Osman Ata’nın. Önce halasının, sonrada en büyük kardeşi, abası Elif Kiya’nın, kocası İnce Ahmet.
Bir anlık bir şaşkınlık halinden sonra
“Nöbetçi misin” demiş.
Nöbetçinin, değirmende un öğütme sırasına girmek olduğunu bilirmiş Memed, “Değilim” demiş susmuş.
Zaten konuşmayı pek sevmeyen Osman Ata üstelememiş. Ufak tefek olsada her halinden kendinden emin görünen yabancıyı Tanrı misafiri kabul etmiş olsa gerek ki başka bir şey sormadan, değirmenin tamirat odasındaki iki yataktan birine buyur etmiş. 6 Mayıs 2024
Devam edecek.