PERS YOLU BİR SU DEĞİRMENİ
“Memedin yüzünü Ali hiç böyle acılı, kaya gibi sert görmemişti. Gözlerine çakılmış kalmış çelik ışıltısını da böyle görmemişti.
Memed, Topal Ali’nin elini tuttu, gözlerini de gözlerinin içine dikti sustu.
Memed çıplak ata atladı. Halilin günlerce örerek yaptığı yuları tuttu çekti.
“Hakkını helal et Halil” dedi.
Bir toz bulutunun içine daldı, biraz sonra da atın başını Vayvay köyünün ortasında, ulu dut ağacının altında çekti.
Memed attan indi Koca Osman’a doğru yürüdü.
Memed geldi onun elini tuttu avuçlarının içine aldı.
“Nasılsın Emmi, geçmiş olsun” dedi kırık bir sesle.
Koca Osman gözlerini açtı Memed’in yüzüne dikti,baktı kaldı.Neden sonradır ki duyulur duyulmaz bir sesle:
“Kocadım İncem kocadım,” dedi. “Yoruldum Memed yoruldum, yenildim oğul yenildim…”
Ayağa kalktı, bomboş kalmış, ıpıssız köye şöyle bir göz gezdirdi. Bakışları geldi Seyran’ın üstünde durdu. Sonra gene Koca Osman’a yürüdü, vardı onun elini yeniden tuttu, iki eli arasına aldı, okşadı öptü. Ağlamsı, bozuk bir sesle:
“Hakkını helal et Osman Emmi,” dedi.
Ali atın başını tutup ona az ilerdeki merdiveni gösterdi. Memed koşarak merdivenleri çıktı.
“Benim adım İnce Memed” dedi birden. Tok, meydan okuyan bir sesle: “beni bildin mi?”
Ali Safa Beyin elindeki gazete düştü.
Memed elindeki filintasını ona doğrulttu, üç el ateş etti. Kurşunların yelinden odadaki lamba söndü. Memed ağır ağır merdivenleri indi, Alinin elindeki atını aldı, atladı doludizgin kasabayı çıktı.
Gün doğuyordu ki Değirmenoluk köyüne girdi. Doğru Abdi Ağa’nın evine sürdü, kapıda durdu:
“Hamza Ağa, Hamza Ağa” diye bağırdı. Sesi duyan Hamza dışarıya fırladı, Memed’in yanına geldi, Memed tabancasını çekip yumuşak bir sesle ona:
“Düş önüme,” dedi.
Memed onun kafasına tabancasındaki kurşunları boşalttı. Hamza hemen ölmedi.
Memed omuzundan ağır ağır filintasını aldı doğrultu, bir tarak fişeği daha Hamza’nın üstüne boşalttı.
Birden, giyinmiş kuşanmış, ak başörtüsü bağlamış, küpelerini, mercan gerdanlığını takmış, renk renk ipekli Tarabulus kuşağını özenle beline dolamış yukarıdan aşağı gelen Hürü Anayı gördü. Atının başını onun geldiği yöne çevirip sürdü. Az sonra karşı karşıya geldiler. Memed’in yüzü açıldı, gülümsedi, bakıştılar.
Bir daha göz göze gelip bakıştılar. Memed atını Hürü Anaya doğru iki adım daha yürüttü.
“Ana, Ana,” dedi, “Hürü Ana, hakkını helal et.”
Başka bir şey söylemedi. Hürü Ana da konuşmadı. Atının yularını çekti, başını Alidağı’na çevirdi, doldurdu. Yağız at yıldırım gibi köyden çıktı. Alidağı’ndan yana bir kara ok gibi aktı, bir anda da gözden ıradı kayboldu gitti.
Bir daha İnce Memed’den haber alınmadı. İmi timi bellisiz oldu.”*
(* İnce Memed – 2 / Yaşar Kemal)
Memed öylece dolanmış Karadeğirmenin önünde, çevresinde. Zaman zaman Koyunyunağı yandaki su kaynağından su içmiş. Kavakların gölgesinde uzanmış. Birkaç kere bakmış Değirmenci Osmanata. Hiçbir şey demeden hiçbir işaret yapmadan geri girmiş değirmene. Elinde çıralı çam ağacı isi ile kuşanmış çaydanlıkla su almaya giderken pınara gene ilgilenmemiş. Dönerken de. Ne zaman ki aradan bir çay demlemelik zaman geçmiş, iki kanatlı yukarı kapıdan seslenmiş.
“Gel hemşerim bir şeyler yiyelim.”
Memed usulca kalkmış aşağı kavakların gölgesinde yattığı yerden. Sonra aynı usul adımlarla yıllarla rengini iyice kaybetmiş iki yanlı sarkmış kapıdan, sanki başı yukarı vuracakmış gibi hafiften eğilerek girmiş. Eğilirken, tabancasını yoklamış koyun cebindeki.
22 Mayıs 24
Devam edecek.