SEKA AKDENİZ İŞLETMESİ – SİLİFKE TAŞUCU
SEKA nedir, ne demektir…
SEKA adı, selüloz ile kağıt sözcüklerinin ilk bölümleri birleştirilerek oluşmuş bir kısaltmadır… Selüloz sözcüğü, Fransızca kökenli olup, kağıt sözcüğü için köken Türkistan gösterilebilir… Bazı dil bilimciler ise kağıt sözcüğü için İran dili Farsça ile Çinceye de kaynak olarak olasılık verir… Sonuç olarak selüloz batı kökenli, kağıt ise doğu kökenli sözcüklerdir…
Taşucu’nda, temeli 28 Temmuz 1975 yılında atılan, 9 yıl süren yapım aşaması süreci sonunda ise 18 Ekim 1984’te düzenli olarak kağıt üretimine başlayan SEKA Akdeniz İşletmesi, yıllık olarak yaklaşık 150 bin ton güçlü torba kağıdı (kraft-liner) üretmiş, 2003 yılına değin sürekli çalıştırılmış, son üretimini 2006 yılında yaparak durdurulmuş üst düzey donanımlı bir kuruluştu…
Kağıdın Yolculuğu…
Bundan 1271 yıl öncesine gittiğimizde, 751 yılında bugün ki Kırgızistan toprakları içinde, ülkenin kuzey batısında kalan Talas İli içinde, bu ile adını veren Talas Irmağı dolayında yaşanan savaşta, Müslüman kanadı oluşturan Abbasi Ülkesinden Araplar ile Karluk Ülkesinden Türk birlikleri bir olup, karşılarında yer alan Tang soyunun yönetimindeki Çinliler ile yenişmeye tutuşurlar…
751 yılının yaz aylarında, beş gün süren bu savaşta Çinliler yenilir… İşte bu savaşta ele geçirilen Çinli tutsaklar, günümüz Özbekistan’ı Semerkand kentine götürülüp orada üretime başlayarak, kağıt adı ile kavramının ilk kez Türk topraklarında yaygınlaşmasını sağlamış olurlar… Türkistan’ın ardından ise bu kez Abbasi Ülkesi üzerinden Araplar aracılığıyla kağıt, batı uygarlığına doğru yol almaya başlar…
Çin ile batı uygarlığı arasında uzanıp, Türkistan’dan geçen İpekyolu üzerinde artan Çin baskısına karşı, Arapların yanlarına Türkleri alarak giriştikleri Talas Savaşı’nın en önemli sonuçlarından biri, kağıdın batıya doğru yolculuğu olmuştur…
751 yılından Türklerin günümüz Türkiye topraklarına girdiği 1071 yılına değin aradan geçen 320 yıl boyunca, Bizans Ülkesinde düzenli üretim yapılan bir kağıt işliği var mıydı bilinmez, ancak Türklerin gelmesinden önce Bizans ile komşu olan Araplar aracılığı ile kağıt çoktan Abbasilerin Yunanca konuşan komşularına ulaşmıştı…
İlginç bir bilgi olarak Emeviler’i yıkan Abbasi yönetiminin altındaki Şam’da, 800’lü yıllarda kağıda yazılmış ilk Yunanca belgelerin varlığından söz edilir… Yine de Çinliler, Türkler, Araplar üzerinden yolculuğunu sürdüren kağıt, Bizans’a ulaştığında Türkler de bu ülkeye yetişip varmış olacaktı…
Bir yazı saklama aracı olan Çin kökenli kağıttan önce, Eski Mısır’da binlerce yıl geriye gidildiğinde papirüs adında kullanılagelen bir başka yazı saklama aracı çoktan bulunmuştu bile… Nil Irmağı boyunca, su kıyılarında doğal olarak yetişen bir tür sazlık otu olan papirüs, kağıda göre başka bir yöntemle işlenerek, yaprağı oluşturan kıymıklarının ayrılıp yeniden üst üste konulması ile elde edilmekteydi…
Papirüs, kendi doğduğu Mısır topraklarının dışında, yakın çevresine, komşu ülkelere de yayılır… Ancak o da ne, İskenderiye’de yüzlerce yıldır biriken el yazmalarının sayısını geçebilecek tek yer olan günümüz Türkiye’sinde ki Bergama kıskanılmaya başlanır… Firavun, Bergama Ülkesine artık papirüs satılmasını yasaklar…
Sonrasında ise Bergamalılar, papirüs yerine kullanılabilecekleri bir yazı saklama aracı olarak oğlak derisini işleyerek geliştirdikleri parşömenin buluşunu başarırlar…
Uygarlık, avcı toplulukların saklandıkları inlerin içlerinde duvarları, sürü yaydıkları bozkırlarda az sayıda gördükleri kaya yüzeylerini, tarımla uğraştıkları ovalarda balçık toprağı işleyerek kalıba döktükleri kurutulmuş kil yüzeyleri birer yazı saklama aracı olarak kullanarak ilerlemiş, bunun yanında bu yüzeyler üzerine doğada gördükleri varlıkları betimlemeye çalışan toplulukların, anlatmak istediklerini sözlere, seslere bölüp değişik çizikler atarak yazıyı bulma sürecini ekleyerek geliştirmiştir…
Taş, kil, yaprak, deri derken sonunda kağıt ile yolun kalanında ilerleyerek bugünlere gelmiştir…
DEVAM EDECEK…