FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Haber 22 Temmuz 2024 226 Görüntüleme

İYİLİĞİN ELÇİSİ

Neden anneler gidince insanın var olan enerjisi gider? Neden ruhumuzun, bedenimizin parçalandığını hissederiz? Annem gideli her şeyden vazgeçtim. Nefes almakta zorlandım ve neredeyse yaşam anlamını kaybetmiş gibi bir duyguya kapıldım. Sanki o gidince bende onunla gideceğimi, yaşantımın sonlandığını düşündüm ama sadece içimdeki acısıyla kaldım. Şimdi onsuz bir hayatı yaşamaya çalışıyorum. Hatıralarda kalan fotoğraflarına bakarak özlemini gidermeye çalışırken o zamanlardan kalma bir yazımla karşılaştım ve olduğu gibi yayınlamak istiyorum. Geçmiş yıllarda yaşadığımız olaylar tarih tekerrürden ibarettir dedirtecek nitelikte. Keşke hayatımdaki en büyük parçam, canım Annem’inde tekrarı olsaydı ve onu yeniden öpüp koklayabilseydim.
Bugün internette izlediğim video beni o kadar etkiledi ki, içimi acıtan bu davranışla insanlığımdan utandım. Hâlbuki ben utanılacak bir şey yapmadım ve neden utanıyorum ki, diye kendi kendime sorular sormaya başladım. O zaman böyle bir cümle kurmak bile anlamsız geldi. Bazen insan gördüğü güzellikler karşısında o kadar çok duygulanıyor ki, keşke her şey bu kadar güzel olsa ve hayata bağlayan nedenlerimiz hep iyilikten yana olsa demekten kendimizi alamıyoruz. Böyle düşündüğümüzde hemen endokrin sistemimiz tetikleniyor ve gözyaşlarımızın akmasına neden oluyor. Bu sistem öyle güzel çalışıyor ki; bizi çaresiz bırakan, mutsuz eden olaylar karşısında da endorfin devreye giriyor ve stresimizin azalmasına yardımcı oluyor.
Bende kendi kendime dedim ki, artık kötü düşündüğüm ne varsa atacağım beynimden ve öğrendiğim tüm kötü kelimeleri sileceğim hafızamdan. Şu zamanda bunu yapmak o kadar kolay olmayacak ama kendime verdiğim sözü tutabilirsem, en azından bir annenin gözlerindeki acıyı görebilir, kötülükten beslenen insanların karşısında, saf, iyi niyetli insanların olduğunu düşünebilirim. Öyle ya her şeyi sıfırlamam için geçmişi, yaşadıklarımı yok sayabilir miyim? Hayır. O zaman iyi tarafından bakmam gerekiyor. Bugün Arife yarın Bayram ve zorlu günler geride kaldı. Oldum olası bayramları sevmem, sebebini biliyorum ama bu sefer, yanımda annem var. O yüzden yeniden doğacağım annemden. Beni doğuran beni dünyaya getiren ve yaşama sebebim olan insana belkide son görevimi yerine getirirken neyi eksik yaptım diye sorular sorabilirim. Yapmak isteyip te yapamadıklarıma zaman ayırabilirim. Gocunmadan, ileride keşke dememek için bıkmadan, usanmadan belki de elimdeki son fırsat kim bilir. Bu konuda en büyük destekçim Ayaz. Bu süreçte gerçekle yüzleşmemi sağlayan güzel insanlardan biri.
Ayaz, benim hayata bakış açımı bildiği için yazmam konusunda sürekli başımın etini yiyen biri, yani bir yaz obur. Onun edebiyat konusunda eksiği yok fazlası var. Tek eksiği yazdıklarını kitap haline getirmek istememesi. Onun da sebebini biliyorum o yüzden ısrar etmiyorum. Şu an benim yazmam konusunda sürekli ısrar etmesinin sebebini de biliyorum. Benim en büyük hayalimi biliyor. Yazdıkça içimdeki boşluğu dolduracağımı ve suskunluğumu kocaman bir çığlığa dönüştüreceğimi düşünüyor. Sorduğumda sadece beni geçiştiriyor ve hiç alakası olmayan şeyler söyleyerek inadından bir türlü vazgeçmiyor. Ama bana gelince hiç öyle davranmıyor. Ne zaman yazmayacağım desem, hemen görüntülü arıyor ve zorla bilgisayarın başına oturtuyor. İlk cümleyi kendisi kuruyor ve devamını benim getireceğimi söyleyerek kapatıyor telefonu.
Ayaz gideli uzun süre oldu. O yüzden yazma konusunda ilk cümleyi kurmak bana kaldı. Ne yazacağım diye düşünüyorum ve tıpkı onun yazmaktan kaçarken yaptığı gibi ıvır zıvır işlere vererek kendimi oyalıyorum. Tabii bu durum beni mutlu etmiyor. Çünkü yazacağım zaman onu daha çok özlediğimi biliyorum. Belki sohbet edemiyoruz bir arada değiliz ama biliyorum ki onun yüreği bende, benim yüreğim ise hep güneşte. Anlayacağınız önümde yeni bir yaşam var ve ben bu yaşamın kapılarını tek başına aralamak zorundayım. Onsuz yazmaya çalışırken ne kadar başarılı olacağım ya da hangi konuda yazacağım konusunda fikir veren de olmayacak ama bu süreçte,o yanıbaşımda durup benim yazdıklarımı izleyecek, bende her zamanki gibionunla yazmanın keyfini süreceğim.
Dedim ya bu gün izlediğim videodan çok etkilendim, belki de buradan başlamalıyım. Ne dersin? Ayaz, galiba seninle konuşmayı özlemiş olmalıyım ki, hala izlediğim videoya gelemedim. Şimdi hiç kimsenin beni tanımadığı, daha önce yüzünü bile görmediğim insanların arasındayım.Kimseyle konuşmuyorum sadece yanlarından geçerken bir merhaba diyorum o kadar. Aslında biliyor musun çok istiyorum onlarla konuşmayı! Halbuki onlarla ne kadar çok konuşursam, yıllardır kavga edip durduğum, sürekli bahaneler uydurarak yanımda olmayan insanları daha çabuk unutacağım. Bunu söylüyor olmak bile düşüncemin içindeki karamsarlığı gösteriyor. Vazgeçtim bu düşüncemden. Acılarımı paylaşmayan insanlarnasıl ki hayatımın içinde yoksa düşüncemin içinde de olmamalı. Sadece annem var yanımda. O yüzden bu video beni benden alıp götürdü.
Etraf alabildiğince yeşil mi yeşil, ırmağın karşı kıyısında sıra sıra dizilmiş ağaçlar ve bu ağaçların suya düşen muhteşem görüntüsü. Irmağınkenarında bir kadın, kayaların üzerine oturmuş sol yanında bir sepet ve sepetin içinde balıklar var. İlk önce tek tek balıkları temizledi ve sağındaki sepetin içine koydu.Sonra yine beş altı tane soğanı soyup onlarıda yıkadıve önünde duran bir tabağın içine bıraktı. Kocaman bir güveç tenceresine su doldurup yanan ateşin üstüne koydu.Tencerenin içine temizlediği altı tane iri iri balıkları attı ve üzerine yıkamış olduğu soğanları doğradı. Biraz da tuz serpiştirerek tencerenin ağzını kapatıp pişmeye bıraktı. Piştikten sonra onları çıkartarak kamıştan örülmüş tabakların üzerine koydu. Soğuması için ırmağın içine daldırıp çıkardı. Sonra yanında dolaşan dört beş tane köpeğin önlerine koydu ve birini de kendine alarak yemeye başladı.
İşte ben o an koptum. O balıkları pişirmesi tabaklara soğutup koyması, aile fertlerine yemek hazırlar gibi hazırlaması o kadar hoşuma gitti ki, ben içimdeki beni sorgulamaya başladım. O ırmağın içinde küçük bir ada kurdum ve etrafımda bulunan herkesi ama herkesi şöyle bir gözümün önüne getirdim. İnsanlara, doğaya ve hayvanlara ne kadar duyarlıyı mı sorguladım. Hemen hemen hepsine evet cevabını verirken bu aralar esas konuyu konuşmayalım isteyen haberleri açtım. Tüm yolsuzluklara ve usulsüzlüklere rağmen ortaya çıkıp, hak, hukuk adalet çağrısı yapan tüm siyasetçilerin ağzından dökülen kelimeleri duydum, içim sızladı. Bir köpek kadar değeri olmayan insanlara yapılan zammın acımasızlığını verilen tablolarda gördüm. Asgari ücretin ne kadar yüksek olduğunu, emekli maaşlarına yapılan zamları çok büyük bir marifet yapmış gibi anlatmalarını gördükçe utandım. Bu ülke için yıllarca emek veren çalışanların sefalet içinde olmalarını görünce üzüldüm.
Sonra döndüm anneme sordum: “Anneciğim seni üzüyor muyum?” O da sanki ödevine hazırlanmış çocuk gibi, “sen beni bilerek üzmezsin” diye şak yapıştırdı cevabı. Bazen anne kız arasında olan tartışmalarımız oluyor ama ben o konuda da çok hassas davranıyorum. Oda bana aynı şeyleri hissediyor olmalı ki, üzmüyoruz birbirimizi. Bazı zamanlar Annemin isteği dışında şeyler yapıyorum o zaman biraz kızıyor ama oda sağlığı konusunda. Değilse kendi istediği dışında onu üzecek pek bir şey yapmamaya özen gösteriyorum. Çünkü beni dünyaya getiren insan, yaşama sebebim. Onun yaşamındaki zaman tecrübesine ve umutla bakan gözlerine hep hayran olmuşumdur. Bazı zamanlar yaşam, karanlık bir gece gibi çöker üzerime. O zaman anneme bakarım ve bir güneş gibi yeniden doğarım annemle. Yine öyle yaptım.
Elimden geldiğince Annemi en güzel şekilde yaşatmaya, isteklerini yerine getirmeye özen göstersem de; bazen onunla ilgilenmediğimi, gereken ilgi ve alakayı göstermediğimi düşünürüm. Hele hele o videodaki kadını görünce, insan ister istemez eksik bir şey yaptım mı diye sorgulamadan edemiyor tabii ki. Çok şükür ki vicdanım o konuda da rahat. Ama o kadının, hiç bir bağı olmayan ve seçim hakkı bulunmayan bir canlıya kendi yiyecekmiş gibi özen göstermesini ve koşulsuz karnını doyurmasını sorguladım.
Bu kadındaki güzelliği yaşatan duyguyu öyle kıskandım ki; şu an belki bir ırmak kıyısına gidemem ama orada gibi düşünürsem o kadının yaşadığı güzelliği bir nebze de olsa hayatıma yansıtabilirim. Kendimi onun yerine koydum.Tek başına bir ırmak kenarında oturduğumu ve hiç kimsenin olmadığını hayal ettim. Nedeni ne olursa olsun bilmem ama o kadının orada yaşamasının bir sebebi vardı. Elbette o davranış insanüstü bir güzellikti. Keşke bütün siyasetçiler oturup bu videoyu izlese. İyiliğin elçisi o kadından feyz alarak, insanın hafta da bir yemesi gereken balığı ve eti alabileceği bir ücret artışı yapsaydı ne güzel olurdu değil mi? Nereden nereye geldim ama ben bugün içimizde bulunan iyi insanların çoğalmasını ve içlerindeki saflıklarını, güzelliklerini, iyiliklerini bir mikrop gibi tüm siyasetçilere bulaştırmasını istedim.
Dedim ya dağları denizlere çıkaramam bari bende bir ırmağı ayağıma getireyim ki balık çıkarsa hep birlikte yeriz.
İyiliğin elçisi kim olmak ister…

Tema Tasarım | Osgaka.com