FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Haber 16 Ocak 2025 285 Görüntüleme

HALLACI MANSUR

“Hiçbir yara bize kalbimiz kadar acı vermez
Hiçbir ilaç bizi kalbimiz kadar çabuk iyileştirmez.”
Sufi Bilgeliği.

Lisede felsefe derslerine, Enel Hak, ben tanrıyım diye bir tartışma içinde, Hallaç Mansur’u, Nesimi’yi tanımıştım. Tasavvuf felsefesinin iki sofusu idi. Biri çarmıha gerildi, diğeri derisi yüzülerek öldürüldü. Ama onların düşünceleri daha sonra başta Alevi inancı olmak üzere birçok inanışların ana temeli oldu.
Tanrı kendini aynaya baktı. Güzelliklerini gördü. İnsanı yarattı. İnsanlar inanarak Tanrı’yı yarattı. Eğer insanlar olmasa Tanrı da olmayacaktı. Bu konuyu felsefe dersinde tartıştık. Bu görev bana verildi. Güzellikler deyince, insan sevgisi, hoş görü, evrensellik düşüncesi yatıyordu. Bir ders boyunca tasavvuf düşüncesi içinde tartıştık.
Tarsus’ta Antik Sahaf’tan aldığım Hallacı Mansur kitabını okuyunca, o yıllara gittim. Hallacı çarmığa geren, Nesimi’nin derisini yüzen zihniyet hala devam ediyor. Felsefe derslerinin okullardan neden kaldırıldığı anlaşılıyor. Bilim-fen olmazsa o eğitim ancak şeriat eğitimi olur.
Prof. Edgar Elgenbrod Klapproth / Berlin Üniversitesi Şarkiyat Bölümü Üyesi. Bağdat’a Hallacı Mansur’u aramaya gitti. Orada Abbas Ağa ve Rüstem Efendi ile çalışmaya başladı. Bahtiyar Dağlarında yolculuk yaptılar bir deftere notlar alındı. Ama ondan daha sonra haber alınamadı.
Yıllar sonra Bağdat’a giden gazeteci yazar Wolfgan Günter bir çöplükte Kapproth’un notlarını buldu. Bir roman tarzında okuyuculara ulaştırdı.
“Hükümdarın sözüne karşı gelmek,
Kan revan içinde kalmak demektir.
Hükümdar öğle vakti derse; gece oldu.
Sen de söyle de; işte ay, gezegenler.”
Sufi el Hüseyin İbni Mansur / 922 yılında El – Hallac çarmıha gerilerek Bağdat’ta zalimce öldürülmüş. Suçu büyük. Sufilerin yanında yıllarca okumuş, gezi yapmış, dünyayı bilimi öğrenmiş.
“Ben İlahi gerçeğim.” deyince Abbasi İmparatoru korkmuş, üstelik derman bulamayan anasına derman olan Hallacı Mansur’u, onun yardakçıları komplolar kurarak, yalancı tanıklar bularak, üç yargıcın ikisi ile oy çokluğu ile idam etmişler.
Hallac’ın son sözleri anlamlı:
“Ben ancak ölürsem yaşayacağım. Öldür beni, çünkü ben öldükten sonra yaşayacağım” diye diye cellatlar onu idam ettiler.
Derisi yüzülen Nesimi, çarmığa gerilerek idam edilen Hallacı Mansur, Şeyh Bedrettin, Pir Sultan Abdal, Börklüce Mustafa kurulu düzeni rahatsız ettiği için idam edildiler. Bedenleri gitti. Ama sözleri, yapıtları hala yaşıyor.
Hallac-ı Mansur, belirli bir gerçeği yakalıyor.
“Ben, ilahi sevgiliyi kavradım. Ben yaratıcı gerçeğim. Enel Hak, Enel Hak.” Cüneyd Hoca buna karşı çıktı. Yolları ayrıldı. O artık yoluna ayrı gidiyordu. Her geçen gün talipleri artmaya devam etti.
Hindistan’a gitti. Orada Hızır gerçeğini öğrendi.
“Yaşayan her şey sudan gelir.” Hızır olgusu ile birleşiyordu. Bu inanç topluluğunda bir şeyler oluyordu. Kadınlar ve erkekler tapınak bölgesinde serbestçe yan yana dolaşıyordu. Hallaç orada müzik seslerini duydu. Telli saz, yanında tiz sesle çalınan davul. Aşk Tanrıçası Bhakti onuruna çalıp, ilahileri söylüyorlardı. Her şeyi bereketli kılan ve yaşam veren Tanrı.
Öğrencisi Şıbli ile sohbet ederken:
“Tüm çapulcular kendilerini gerçek Müslümanlar olarak nitelendiriyor, çünkü namaz kılıyor ve oruç tutuyorlar. Fakat yasanın emrettiği davranış biçimleri Tanrıdan uzak olarak yerine getirildiği takdirde, göstermelik olmaktan başka işe yaramaz.”
Hallac-ı Mansur’un tutsak günlerinde günlüğünde, iki şiir vardır ki, o çağlara ışık tutar.
“Bütünümle bütün sevgini sardım
Sanki içimdesin, ey mukaddesim
Yönelir de kalbim bazen gayrına
Korkuyla titrerim, tutulur sesim.

Ürpererek yine dönerim sana
Anlarım: sen yoksan kimsesiz kaldım.
Şimdi ben uzakta, yapayalnızım
Hayat mahbesinde bitmiyor sızım
Yüce Mevla, şudur senden niyazım:
Beni hapisten çağır yanına.”

“Aklım sana hasret duymadan
Güneş ne doğar, ne batar.
Her bir sözümün anlamı sen olmadan
İnsanlarla konuşmayı aklımdan geçiremem

Suretini camın içinde bulmadan.
Bir bardak su ile susuzluğumu dindiremem
Sana dar düşüncemle birleştirmeden
Üzgün ve neşeli soluk bile almam…”
Son söz: “Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Benim taptığıma da sizler tapmazsınız. Ben de sizin taptığınıza tapacak değilim. Benim taptığıma da sizler tapmıyorsunuz, sizin dininiz size, benim dinim banadır.”
26 Mart 922 miladı yılında asılan Hallacı Mansur gideli 1103 sene geçmiş. Abbasi, Emevi, Halifelik gelmesi ile Osmanlı hep kendi düşündükleri, inandıklarını, başkaları da inansın diye diretmişler. Kadir Hum’daki vasiyetnameye kızan Emeviler, 1400 yıldır kan, nefret içinde katliamlar yapmışlar. Onun yolundan gidenler dünyada Pakistan, Afganistan, Suriye, Libya, Irak ve ülkemizde kin, nefret denizinde yüzüyorlar, aynı gemide sevgi ile barış içinde yaşamak isteyen insanlarda olsun istiyorlar.
Dünyada herkes inandığı gibi yaşasın. Hoşgörü, insan sevgisi ve dünyada barış.
Bağdat’ta Ölüm / Hallac-ı Mansur / Volfgang Günter Lerch / Yurt Yayınevi – Ankara.

Tema Tasarım | Osgaka.com