Toroslarda, özellikle Taşeli yöresinde ormanların zirveye ulaştığı, sarp kayalıklarla kucaklaştığı bellerde bir ağıt öyküsü geçer. Bu öykü dillenir dillenir, günümüze gelir, bütün görkemiyle, dağın görkemi, ıpıssız ormanın güzelliği, bu güzelliği özleştiren geyikler. Kınalı mı kınalı, ala benekli, apak, mazlum mazlum duran geyikler.
Toroslarda bir köy vardır; dağların eteğinde kurulmuş. Gelenekleri ile iç içe kaynaşmış. Bu köyde beş kardeş yaşar. Bu köy ava düşkündür. Bu beş kardeş de sanki av için yaratılmışlar. Avsız yaşamak onlar için ezinç kaynağı. Sevingesi, özgürlüğü, avda yeşeren, umutların görgelediği avda gerçekleşen beş kardeş. Geyik avı onlar için büyük özlem. Özlemden öte tutku. Ama geyik avı yörede bir tabu. Ölümden öte geyiğe olan sevgiden ona silah çekmeme duygusu var. Bütün bunlara karşın, beş kardeşin içinde yanıp tutuşan geyik avı özlemi eyleme dönüşür. Önce analarına açmak isterler. Bakarlar ana ateş püskürüyor. Hemen kaparlar konuyu.
“Ana biz keklik avına çıkıyoruz. Birkaç gün bizleri merak etmeyin.” derler ve yola çıkarlar. Günlerce dolaşırlar, iki, üç derken beş yaz yurdu geçerler. Sarıkayalıklara doğru onları çeken bir güç duyarlar. Aşağılardan derin bir koku gelmede. Bu kokular iledin ağacının kokusuyla birleşmede. Esen bir yel, sallanan ağaçlar. Akdeniz’in derinliklerinden gelen, meltemin uzantısı aşağı yeli… Ormanın bu çeşnisi içinde kendini kaptırmış bir geyik sürüsü; ana geyik önde, kınalı kınalı yavru geyikler onu takip etmede. Yavru geyikler güzel mi güzel. Gözleri sürmeli gibi. Zeytin karası işlenmiş alnının ortasında beyazlıklar, yeni büyüyen siyahla sarı arasında ala benek yer almakta.
Ala geyik, ortanca kardeşle karşı karşıya gelir. Bakışırlar, bakışırlar, kara sevda yayılır ormana. İki aşık oluşur. Avcı ve geyikler arasında. Hele ala benekli ceylan… Avcı da onları vurmadan öte yakalama duygusu, özlemi kabarır. Avcı yerinden fırlar. Geyiklerde ürkerler, kaçmaya başlarlar. Bir tutku ile ara sıra arkalarına bakarlar. Günlerce kovalamaca sürer. Birkaç kez karşılaşırlar. Avcı nişan alır, tetiği çekemez. Eli tam tetiğe değecekken geyikler kaçmaya başlar.
Kovalamaca bir yarın başında durur. Geyikler yarın başında aşağılara bakarlar. Anne geyik yalvarırcasına geriye mazlum mazlum bakar. Avcı yaklaşır, bakışırlar. Saatler geçer. Avcı da tekrar yakalama dürtüsü kalkar. Bir atılım yapar. Geyikler kaçmak ister. Ama nereye kaçsın. Yardan aşağı yuvarlanırlar. Kayalıklardaki yarın birine geyikler, birine avcı düşer. Bir ses yankılanır. Yankılar sese dönüşür. Kardeşler o sese yönelirler. Kardeşlerini ve geyikleri görürler. Geyikler mazlum mazlum durmaktadırlar. Kardeşleri ise bir ağaca takılmış durmaktadır.
Birkaç gün uğraş verirler, onları yardan kurtaramazlar. Yalçın kayalıklar buna olanak vermez. Eve dönmeye karar verirler. Ama analarına ne diyecekler? Hani kârdaşınız demeyecek mi? Ama beklemekle de olmaz ki. Bir sabah gün ışırken köye dönerler. Sessizce eve girerler. Anaları sabahlara kadar uyumamıştır. Onları göz çanağı şişmiş, ağlamaklı karşılar. Beş giden oğul dört dönmüştür.
“Hani yavrum?” der.
“Yürü” derler anallarına. Yardan düştü diyemezler. Dağlara doğru tırmanırlar. Sarp kayalıklara ulaşırlar. Bir yarda oğul, bir yarda geyikler. Ananın dertleri depreşir, bir ağıt dillenir:
Beş kardeş idik gettik geyik avına
Geyik çekti getti de gendi dağına
Töbeler töbesi getmem geyik avına
Siz gedin kardaşlar kaldım kayada.
Altısı iride altısı görpe
Alıp görpeleri de çekilmiş sarpa
Yükümüz barut değil de vallahı arpa
Getme geyik getme avcı değilim.
Tüfeğim kayada asılı kaldı
Asbabım sandıkta basılı kaldı
Nişanlım el koynunda küsülü kaldı
Töbeler töbesi getmem geyik avına.
Asbabımı bölük bölük bölsünler
Her birerini bir ahbabına versinler
Nişanlımı küçük kardeşime versinler
Siz gedin kardaşlar kaldım kayada.
Size derim size geyik erenler,
Size dağlar mamur size verenler
Dilerim onmasın sizi vuranlar
Kaçma geyik kaçma avcın değilim.
Bu ağıt dillenir, öykü olur, söylence olur. Günümüze gelir yaşar. Toroslarda; Kehtemeden Perçem Beline, Mağaras’dan Söğüt Özüne, Susama’dan Gök Tepeye ve Yüğlük Dağlarına, oradan Aladağ’a yayılır. Bir inanç gelişir; geyik avlanması günah sayılır. Bir tabu, bir inanç bütünlüğü doğar, Torosların dağ köylerinde.
Özellikle Tahtacılar sarp kayalıkları gür ormanları görünce, burada kesime başlayınca, birileri çalar söyler Geyik Ağıdını dillendirdiler. Bir kez de onlar yaşarlar, dillerden dillere günümüze gelir.
Felteş (Ahmet Duman) Dede: Kırtıl Köyü 1975
Okul durumu: Medrese eğitimi almış.
Derleme yapıldığı zaman yaşı: 78
Doğum yeri: Bolacalı Köyuncu Köyü – Silifke
Ağıtı kimden öğrendiği: Goca Halit’ten (1830- 1906)