FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Haber 29 Şubat 2024 186 Görüntüleme

GAVUR DAĞLARININ İKİ YÜZÜNDE TAHTACILAR

25.2.2024 cumartesi günü İstanbul Şişli’de Cemil Candaş Kültür Merkezinde saat 09.00 – 17.00 arasında yapılan Cumhuriyetin 100. Yılında Aleviler konulu bir konferansa konuşmacı olarak katıldım. Konferansı Halkların Demokratik Kongresi ve Dem birlikte düzenlediler. Emeklerine sağlık. Hak hizmetlerini kabul etsin.
Konu Başlıkları:
1-Erken Cumhuriyet Döneminden Bugüne Siyasal Sistemde Aleviler.
2-Toplumsal Değişim Dinamikleri Bağlamında Muhalefet ve Aleviler.
3-Siyasal Katılım Arayışları, Siyasal Özne, Olma ve Yerel Yönetimlere Katılma Temelleri.
4-Aleviler Nasıl Bir Gelecek İstiyor.
5-Öneriler ve Sonuç Bildirgesi.
Oturum Başkanlığını Ali Kenanoğlu’nun taptığı üçüncü bölümde Tahtacılar ile ilgili konuşmamı orada sundum. O konuşmamı paylaşıyorum.
GAVURDAĞLARININ İKİ YÜZÜNDE TAHTACILAR
Tahtacıların ataları binlerce yıl boyunca hep göç etmişler. Ural, Altay, Karadeniz, Akdeniz, Balkanlar, dur durak bilmeden iklim şartları uygun daha ılıman yerlere göç etmişler. Önce gelmişler. Yerleşip insanca yaşamaya başlayınca birileri onlara size daha iyi yer verelim bir daha göçün demişler.
Selçuklu, Osmanlı onları öncü güç yapmış. Gittikleri yerleri imar etmişler. Tam yaşama sıkı sıkı sarılacaklarken, tekrar göç edin demişler.
Osmanlı’nın içine halifelik ile birlikte vahabi egemenliği başlayınca, onları kendilerine benzetmek için, ümmet olun demişler. Onların insan sevgisi ile yoğrulmuş inançları yerine Sünni İslam olacaksınız, demişler.
İşte kavga burada başlamış. Direnme başlamış. İnançlarını, yaşam biçimlerine sahip çıkma adına dağlarda kendilerine yeni yerler bulmuşlar. Osmanlının Kuyucu Murat Paşa, Gedik Ahmet Paşa’nın zulmünden dağlara kaçarak kurtulmaya çalışmışlar.
Bulgar Dağlarında Gagavuzlardan Tahtacılığı öğrenmişler. Deve, koyun, keçi ile yaşam yerine katır, eşek, at ile yola çıkmışlar.
17-18. y.yılda, Şeyh Safi/Erdebil ocağına bağlı iki ocak içinde kümelenen tahtacıları, Gavur Dağları/Amanos dağları eteklerinde görmeye başlamışız.
Gavur Dağlarının Doğusunda, Gaziantep İslahiye Kabaklar’da İbrahim Sani Dede’nin önderliğinde yaşam süren Türkmenleri; Osmanlı Kıbrıs, Girit’e zorunlu iskana göndermeye başlayınca, kimileri gitmiş, kimileri de Antalya, Aydın yöresine kaçmışlar. Ocakları da Aydın Kızılcapınar/Reşadiye taşınmış. İşte İbrahim Sani dede ocağına bu tarihten sonra Aydınlı Tahtacıları olarak anılmaya başlanmış.
Gavur Dağlarının batısında, Bulgar Dağlarından Ereğli, Karaisalı derken Adana Ceyhan Evciler köyünde gelen Durhasan Dede ise Yanyatırlılar Ocağını kurar. Adana, Mersin, Antalya, Ege ve Çanakkale’ye kadar tahtacıların önderi olur.
Durhasan Dede hakka yürüyünce Adana Beyler Beyi onun eşine göz koyar. Ana çocuklarını toplar, kavga dövüş etmeden İzmir Nif Dağına göç ederler. Oradan da Narlı Dere’de Ocak ışığı yanmaya devam eder. İşte diğer tahtacı ocağı Yanyatır/Narlı Dere Ocağı olarak taliplerini bir araya getirir.
Süveyş kanalının yapılması ile birlikte kereste ihtiyacı İçel, Adana’da bulunan iskelelerden sağlanmaya başlar. Osmanlıya para vererek Paşalık unvanı alan Hacı Paşalar orman kesim işini alırlar. Nerede tahtacı obası varsa, oraya haber gider. En büyük haberci ise Ocak Dedeleridir. Her yıl meydan açtıkları obalara giderler haber verirler.
İşte bu kez tahtacılar kendi istekleri ile göç etmeye başlarlar. Daha önce Kıbrıs, Girit’e sürgünden kaçan Tahtacılar Alanya, Antalya, Burdur’dan Silifke, Mersin, Adana’nın dağlarına tekrar gelirler.
Bu arada demir yolu inşaatları başlar. Adana, Aladağ, Karaisalı, Pozantı da bulunan Gagavuz Türklerinden orman işin inceliklerini öğrenen tahtacılar demir yollarında da çalışmaya başlarlar.
19. yy. Adana, İçel vilayetlerinde binlerce tahtacı iş bulur. Çalışmaya başlar. Hacı Paşalar biter Mersin’de Kazaklar ve T. İş Bankası ile çalışmaya devam ederler. 1950’lerde İçel Kızılkaya köyünde 350 hane kesim yaparken iş biter, orada bulunan tahtacılar göç ederler.
Bu kez paraları vardır, Muğla Fethiye, Ortaca, Köyceğiz, Antalya Hızır Kahya, Serik, Elmalı, Mut köyleri, Rumlardan kalan yerleri hazine den satın alırlar yurt kurarlar.
Muğla’da tahtacılara Adanalı da derler. Kesim sonrası birçok oba buralara gelip yerleşmişler. Balıkesir Edremit körfezinde Mehmet Alan, Çamcı köylerinde karşımıza Adanalı çıkar.
“Tünelin ucundan geldik” derler. Tünelin bir ucu Belemedik/Pozantı, diğer ucu Nergislik, Karaisalı.
Tahtacılar nereye giderlerse gitsinler. Ocak dedeleri onların yanına gitmiş, en az yılda bir kez meydan açılmış, dede, talip bir araya gelmiş, ikrar verip, musahip olmuşlar.
Tahtacılarda musahiplik olgusu hiç kopmamış, özellikte ormanda çalışırken, hep bir birlerine yardım etmeye devam etmişlerdir.
Bu günlerde meydan açılan her tahtacı yerleşim yerinde alevi inançları, tahtacı gelenekleri devam ediyor. Kimi yerlerde ise düğünde şenlikte, mengisi, samahı ve dolusu kalmış.
1960’lı yıllarda köylere giden Türk İslam sentezci araştırmacılar, onlara yeni kimlikler bulmuşlar.
Siz saf Türk ırkısınız, Türkmensiniz, Vallahi Horasan’dan geldiniz, demişler. Ama tahtacı köylerinde komşu sünni yörüklere Türk derler.
Onlarda 1860’lara kadar Toroslarda alevi iken, oradan oraya göç etmemek için sürgün gitmemek için sünni olmuşlar. Çocuklarının adı, Eşe Fatma, Hüseyin, Ali, Hasan…
Ortak paydaları çoktur. 21 Mart’ta Nevruz, 6 Mayıs Hızır Ellez hep birlikte kutlarlar.
Tahtacılar inanç özgürlüğü için Osmanlı ile kavga yerine kendilerini dağlara vurmuşlar. Doğa ana onlara ormandan ekmek vermiş. Orman ile dost olmuş. Zaman gelmiş ormanı keseceksin demişler. Onu keserken rızalık istemişler, hayırlı duaları etmişler.
Bugün Gaziantep’ten Çanakkale’ye kadar gördüğümüz tahtacılar Şeyh Safi/Erdebil ocağına bağlı alevi erkanlarını yürütmeye çalışıyorlar. Dedik ya, dede, talip bir araya gelirse, yol, erkan yürüyor.
Samahların içinde yer alan figürler ile Hititlere benzeriz, sazımız ile Uygurlara gideriz. Bir bakmışsınız Hubyar, Çepnilere benzer Arzuman Ocağı ile dost oluruz. Şunu söylemek mümkün, biz Anadolu’da binlerce yıllık geçmişin içinden gelmişiz. Doğa, güneş, çevre ve canlılarla barışık, her bir dönemden bir güzellik almışız.
Şeyf Safi/Erdebil Ocağının temeline baktığımızda insan, en iyi insan Şah Hüseyin, üçler, beşler, on iki imamlar kırklar. Rivayet olunur ki; Şeyh Safi ocağı kurulurken, 200 yakın sofi bir araya gelmiş, 70 yılda Şeyh Safi Buyruğunu meydana getirmişler.
Rivayet ya; saz, söz, samahlar Şeyh Haydar döneminde girmiş. Hani sorarlar ya, Şah Alim, Şah Hüseyin saz çalmış mı? Yanıtı burada sanırım.
Alevi erkanında 12 İmamlar, Kerbela, nefesler, samahlar cemin olmazsa olmazıdır.
Cumhuriyetin 100. Yılında Alevilik:
1908’de İttihat Terakki ile biraz nefes almış, ama Halife uzantıları özellikle Nakşiler aleviler üzerinden ellerini hiç çekmemişler. Ahmet Yesevi’ye bağlama yalanı ile Alevileri kendilerine benzetme savaşına devam etmişlerdir.
1946 yılında TRT adına araştırma yapan Muzaffer Sarısözen , ozanımız Felteş Dede’ye sorar:
“Ali’yi mi seversiniz, Muhammet’mi?”
“Onlar bizim ötemiz, birbirinden ayrılmaz. Biz Mustafa Kemal’e severiz.”
“Neden” derler.
“O gelinceye kadar ne zaman öldürüleceğimizi bilmiyorduk. Şimdi en azından öldürülmeyeceğimizi biliyoruz.”
İşte Tahtacılarda Cumhuriyete bakış açısı. Hani derler ya Türkiye laiktir, laik kalacak. Bu söz yasalara konmuş, ama bir türlü gerçekleşmemiş. Ama yaşadığımız ülke laik olmalı. İşte o zaman ülkede barış olur, ülkede ötekiler olmaz. Halife şeriat sevdalılarına yer kalmaz.
Tahtacı yerleşim yerlerinde, tüm aleviler gibi aynı şekilde öteki olmaya devam ediyor. Irgat, maraba olursa, bekçi olursan, hademe olursan en iyisi sensin. Ama bir yerde söz sahibi olmak istersen; o zaman öteki oluyorsun.
Kırk yıl hizmet etmişsin; bir kere de ben yöneteyim deyince, olmaz diyorlar.
Tahtacılar hala ormanda kesim işine devam ediyorlar. Birileri kesim işini alıyorlar. Haydi gelin çalışın. Eskiden katırları kamyona yükleyen gidiyordu. Bir katır, bir balta, ağacı kesecek kol astar, bıçkı.
Şimdilerde onu yerini traktör, bıçkı motoru. Artık kamyona bir traktör yüklüyorsun gidiyorsun.
Bütün iş kollarında sosyal güvence olmasına rağmen, ormanda kesim yapan orman işçinin sosyal güvencesi yok. Ormandan kesim işini alamıyorlar. Birlik kurmaları, Orman-Kur gibi bir sosyal güvence ağına alınmaları gerekmekte. Orman Bakanlığı zaman zaman kesim için onlarla direk temas etse de iktidar yanlısı değilsen ormana giremiyorsun. Şimdi tahtacılar içinde iktidar partisinden olmaya başladılar. Partiye üye, toplantılarına katılıyorlar. Ama oylarını vermiyorlar. Cumhuriyetin 100. yılında hala sosyal güvencesi olmayan bir toplum var.
Önce Cumhuriyete sahip çıkacağız. Bu yaşamın olmazsa olmazı. Ama bir şeyler yapmalıyız. Tüm ezilenler, Tahtacısı, Kürdü, Türkü, Ermeni, Rum, Ezidi, Süryani, Lazı bir araya gelip, berikilere bir yanıt vermek lazım.
Ötekiler bir araya gelecek, berikileri gönderecek. Cumhuriyet, halkın iktidarı egemen olacak. O zaman insan odaklı bir dünya düzeni.
Yola girip, ikrar verince musahip oluruz. Orada kardeşlik, dayanışma ruhu başlar. O işte o ruha gereksinim var.
Asırlar öncesi Şeyh Bedrettin, Rum’u, Ermeni, Türk’ü, Kürdü bir araya getirmiş, musahip kılmış.
“Yârin yanağından gayrı tasada, kaygıda ortağız” demiş. Ne güzel demiş. Bakınız mücadele sonunda cem evlerimiz yapılmış. Ama içleri boş. Orada dede talip buluşmalı, ikrar verip, musahip olmalı. İşte o zaman yol erkan sürecek, alevi inancı anlam bulacak.
Ne dedik:
“Ötekiler bir araya gelecek, berikileri gönderecek.”

Tema Tasarım | Osgaka.com