“Gençler! Cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.”
Mustafa Kemal Atatürk
Geçen gün telefonuma gelen bir uyarıyla başladı bu yazının oluşum serüveniyle birlikte benimde geçmiş zamanlara yolculuğum. Gmail depolama alanımın dolmak üzere olduğunu belirten bu uyarıdan sonra uzun zamandır yapmam gereken ama yoğunluktan hep ötelediğim mail kutularımı boşaltmaya başladım. Gmail hesabını daha aktif kullandığım için çok fazlalık yoktu. Ama outlook (ilk adıyla msn messenger) hesabımı uzun zamandır çok az kullandığım için temizliğe oradan başladım. Ben sildikçe yenilerini yükledi sistem. Hesabı ilk açtığım zamanlardan mailler kalmış. Heyecanla açtım okudum hepsini… Fotoğraflar ve farklı içerikli bağlantılar. Kimilerinin gönderenleri ebedi aleme gitmiş, kimileriyle bağlarımız kopmuş, kimileriyle hala çok aktif görüşüyoruz. Tabi insan hüzünleniyor. Ama şöyle bir dönüp baktığımızda çok değil sadece 20-25 yıl geriye gittiğimizde nereden nereye demeden geçemiyor insan. O zamanlar sosyal medya olarak 1999 yılında ilk olarak messenger girmiş hayatımıza. Kişilerle, bırakın görüntülü konuşmayı, sadece kısa mesaj ve mail ile haberleşme sağlanıyordu. Zaten akıllı telefonları geçtim tuşlu telefonlar büyük bir lükstü. Ama şu an öylemi? 5G hızında internet erişimi ile dünya bir tık uzağımızda. Yine maillerimin arasından devam eden zaman yolculuğumda, SSK hastanesinde ayağımı uyuşmasını bile beklemeden ameliyat eden doktoru, SSK hastanelerinde muayene ve ilaç için beklediğimiz kuyrukları, üniversite yıllarında ödevleri araştırmak için yolunu aşındırdığımız kütüphane ve sahafları, 10-16 kişilik odaların olduğu devlet yurtlarını, yine her öğrencinin hayali olan bursları… (Başbakanlık bursu ve öğrenim bursu vardı, Başbakanlık karşılıksızdı, herkes onu isterdi. Ama geri ödemeli öğrenim bursu da hiç yoktan iyiydi. Okul bitince bir şekilde ödenirdi. İkisi de üç ayda bir yatardı.)
Böyle online alışveriş imkanları da yoktu. Mağazalar öğrencilere senet ile satış yaparlardı. Zaten öyle çeşit çeşit kıyafetler, ayakkabılar, çantalarda yoktu. Ama biz hep mutluyduk, umutluyduk ve içinde bulunduğumuz koşullardan şimdi olduğu kadar memnuniyetsizlikte yoktu. Olsa da bunların bütün zamanlarımızı meşgul etmesine izin vermiyorduk. Şu anda sahip olunan imkanlar, sağlık sektöründeki yenilikler, üniversite öğrencilerine sunulan imkanlar, ebeveynlerin çocuklarına sunduğu yaşam konforu gerçekten çok üst düzeyde. Ama mutsuzluk, umutsuzluk ve memnuniyetsizlik de buna paralel olarak üst düzeyde. Oysaki gençlik zamanları hayatın en güzel zamanları ve hiçbir anı mutsuzlukla zayi edilemeyecek kadar kıymetli.
Zaman zaman gençlerle sohbetlerimiz oluyor. Çoğunluğu içinde bulunduğu koşullardan şikayetçiler. Anne babaları ile aynı dili konuşamamaktan ve anlaşılamamaktan şikayetçiler. Çoğu mutsuz ve gelecekten umutsuz. Çoğu ekonomik zorlulardan dem vuruyor ama baştan ayağa marka giyimli. Peki diyorum bu kadar ekonomik zorluklar içinde nasıl bunları alabildin? Cevap yok. Aslında gençlerin değil kabahat, onları çocukluktan itibaren metalara kurban eden, kişiliklerine değil de dış görünüşlerine önem veren, hep tüketmeye yönelik hamleler yapan biz ebeveynlerde diye düşünüyorum. Bu o kadar yaygın ki, çocuklar birbirlerinden görerek birçok şeye heves duyuyor. Oysaki ebeveynler olarak çocuklarımızda önceliğimiz metalar değil de sevgi, saygı ve kişiliklerinin sağlam temellere atılması yönünde davranabilmek olmalı…
Neyse gençlerle sohbetle devam edeyim. Diyorum ki evet gelecekten umudun yok, her şey kötü. Peki sen bu ülkenin bir ferdi olarak, geleceğin mimarı olarak ne yapıyorsun? Bir şeyleri değiştirmek için sürekli şikayet etmek yerine yaptığın ya da yapmayı planladığın bir şeyler var mı?
Yok, yok yok…
Sevgili gençler!!!
Sizler bizim dünde bugünde yarında göz bebeğimizsiniz. Geleceğimizsiniz. Bugün bilgi ve tecrübe heybenize doldurduklarınızla yarın bu ülkenin başında sizler olacaksınız. O yüzden sizlerin yarınlara umutla, yürümeniz çok önemli. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de vatanımızı muasır medeniyetlerin üzerine çıkarmak için çok ama çok çalışacağız.
Unutmayalım!
Bizlerin bugün beğenmediğimiz konforumuz için geçmişte nice yiğitler, analar canları pahasına mücadele ettiler. Bizler bugün çeşit çeşit yemekleri elimizin tersiyle iterken kurtuluş savaşında insanlar atlarının dışkılarındaki buğdayları seçip yiyerek hayatta kalmaya çalıştılar.
Topla tüfekle iman gücüyle ve nice kahramanların canları pahasına kazandığımız nice eşsiz zaferlerimizi, kutlu mücadelelerimizi unutmayalım.
Bizim sadece maddesel beklentilerle acımasızca eleştirdiğimiz ülkemiz için kurtlar sofrasında zayıf düşmemizi bekleyenlere asla fırsat vermeyelim. İnanıyorum ki bugün olsa hepimiz vatanımız için gözümüzü dahi kırpmadan koşarız ama artık savaşların topla tüfekle değil, bilimle ve akılla olduğunu da biliyoruz. Her şey olur, bakın geçmiş yıllara, nereden nereye gelmişiz. Hatta dünya genelinde yapılan İGE raporları da bu hızlı gelişimi doğruluyor.
İGE İnsani Gelişme Endeksi İGE, insani gelişmenin üç temel boyutundaki uzun dönemli ilerlemeyi değerlendirmek için kullanılan özet bir ölçüm yöntemidir. Bu üç temel boyut; uzun ve sağlıklı yaşam, bilgiye erişim ve insana yakışır bir yaşam standardı olarak sıralanıyor. Türkiye’nin 2021 yılındaki İGE değeri 0,838 oldu. Bu değerle Türkiye, Çok Yüksek insani gelişme kategorisinde yer aldı ve 191 ülke ve toprak arasında 48. oldu. 1990-2021 yılları arasında Türkiye’nin İGE değeri 0,600’den 0,838’e yükselerek %39,7’lik bir değişim gösterdi.
https://www.undp.org/tr/turkiye/publications/2022-insani-gelisme-raporu
(erişim tarihi: 22/05/2023)
Şu anda ülkemizin geldiği noktaya baktığımızda aslında çok yol kat ettiğimizi söyleyebiliriz. O halde umutsuzluğu lütfen kapı dışarı edin sevgili gençler. Hepiniz çok kıymetlisiniz, sizler bu ülkenin geleceğisiniz. Sizler mutlu ve aydınlık yarınlara ulaşmak için çok okuyacak, çok araştıracaksınız. Çok çalışıp üreteceksiniz. Bütün bunları da bilimin ve bilginin ışığında yapacaksınız. Vatan aşkını, bayrak aşkını yüreğinizde köreltmeye çalışanlara güçlü Türkiye ile güçlü yarınlar ile cevap vereceksiniz. Ne mutlu ki ülkemizde özgürce göklerde dalgalanan ay yıldızlı bayrağımız, gururla bağıra bağıra okuduğumuz İstiklal Marşı’mız, bizi günde 5 kez Rabbimizin huzuruna davet eden ezanlarımız var ve hep olacak. Yeter ki bizler bu bilinçle vatanımıza sahip çıkarak, severek ve her daim mücadele ederek, üreterek, çalışarak güçlenelim. Bize bu toprakları emanet eden şehitlerimizi, atalarımızı hiçbir zaman unutmadan, unutturmadan. Her şey değişse bile değişmeyen tek bir gerçeğimizin damarlarımızdaki asil kan olduğunu asla ve asla unutmadan.
Ha bir de çok değerli anne babalarımızı sosyal medya kullan-a-mıyor diye eleştirmek, onlardan uzaklaşmak ve suçlamak yerine bugünlere onların çabaları, fedakarlıkları ve sevgileriyle geldiğimizi de sık sık hatırlamanızı rica ediyorum. Çünkü birey kaç yaşında olursa olsun anne babanın varlığı çok kıymetli.
Sevgiyle kalın.
Hepinizin gözlerinden öpüyorum.
Geleceğimiz sizlere emanet…