“BİR TAHTACI ROMANI” KUDRET SAYLIK (*)
Rivayet olunur ki; Habip Nacar’dan bu yana, ormanı kesen birileri var. Onu kesip dallarını odun, kütükleri lata, tahta olur. Kapı pencere, dolap olur, işlemeli. Her işlemede anlatılan öyküler vardır.
Gagavuzlar Bulgar/Bolkar dağlarında odun keserler, hatta su ile çalışan hızarlar yaparlar. Ermeni ustalar var. Bina yapar; kapı, pencere, ahşap oymalar yaparlar. İşte tahtacılar Gagavuzlarla, Ermenilerle birlikte yaşamışlar. Onlardan meslek edinmişler. Onların da pir Habip Nacar.
İşte inançlarını özgürce yapmak için, kavga dövüş etmeden kendilerini dağlara vermişler. Deve, keçi, koyun onların yerini katır almış. Bıçkı, kolastar derken ellerinde stil motorlar. Ormana dalmışlar. Her dönem bir ağa çıkmış. “Gel kes” demiş.
Ağaç kutsal, ama kesilecek. Önce kesmeden kurban kesip, dua etmiş.
“Ormanın süsüydün. Ağacın hasıydın. Ademin beşiğinde, kapının eşiğinde sen varsın.
Geçim senden, affını diliyorum. Ormanın tüm nimetlerine aşk ola.” deyip ağaca yanaşıp niyaz edip üç kere öpüyor.
Orada bulunanlar; “Allah, Allah, Allah” diyorlar. Dede veya Mürebbi, “Canlar aşkı niyazlarınız kabul ola. Orman bizim vatanımız, yurdumuz, çoluğumuz, çocuğumuz, atamız, ecdadımız. Ona saygımız, sevgimiz sonsuz. Onun bir ruhu var bizi kollayan, doyuran, besleyen. Saygıda kusur etmeyeceğiz. Herkes baltalarının saplarını bezle sardı mı? (Baltanın sapının kendinden olduğunu görüp, kesenin kendinden olduğunu görüp üzülmesin.) Haydi canlar hak kuvvet vere, Hızır yardımcınız ola, aşk ile.”
İşte ormanda, maktada da geçen yaşam roman olmuş. Katran, iledin, meşe. Batı Torosların en yüce dağlarında zor yaşam. Döne Sultan, Havva, Elif, Ali, Musa, İsmail, Hüseyin, Berduş… Ormanda yaşam içinde yaşanan aşklar. Kaçanlar, günüllü verilenler, çocuğu olmayan kadınlar. Olanların da dağdan şehre indirilmeden yolda ölümleri.
Dağda kamyonlar. Yükün üstüne binip kazada ölenler canlar. Onlara yakılan ağıtlar. Ama en acısı da Döndü’ye yakılan ağıtlar. Döndü, maktada üstüne kesilen ağaç düşer, aşağı yuvarlanır. Günlerce yarlarda, kapuzlarda arama. Eşiti İsmet, sırdaşı Musa ve onların can yoldaşı Yirik.
Kayalardan, yarlardan iplerle, halatlarla indiler. Aradılar, günler geçti aradan. Döndü toprağın içinde sanki gömülmüştü. Oracığa bir mezar yaptılar. Ondan sonra oranın adı; Döndü Ölen Boğazı oldu. Bir ağıt yankılandı:
“Kelebekler mi konmuş ölün üstüne
Ne deyim anlatayım eşin dostuna
Kahbe felek bu kadar acelen niye
Nasıl kıydınız seller benim Döndü’me.
Kınan kuramadan da dağlara düştün.
Bıçkıyı, golastarı zorundan tuttun.
Çocuğun olacaktı düşlere yattın
Nasıl kıydınız eller benim Döndü’me?”
Yazarımız Kudret Saylık, Elmalı Abdal Musa yurdundan Akçaenişli bir tahtacı. Onların geçmişte zor yaşamını bir romanı, Tahtacı yaşamını özetlemiş, “Tahtacı Romanı” tanımını kitabı koyunca daha iyi anladım.
Kitapta bana gelen mesajlar böyleydi. Sizler okuyunca başka yönüyle de bakabilirsiniz. Kendine özgü yaşamı ile Akdeniz, Ege’nin has gülleri.
(*) Bende Bu Yayladan Göçüp Giderim / Bir Tahtacı Romanı / Kudret Saylık.
Karina Kitap. haydar_cakmak@hotmail.com.
05322244459. Antalya.