“Ahilik bir insan bilimidir. Ahi her şeyde, her ortamda ve her çağda denge ve düzen tutturandır. Dağıtan değil toparlayandır. Yıkan değil yapan, dünya ve ahret dengesini tutturandır. Ülke ve ülkelerin varlığına karlılıklar i mutluluklar sağlayandır.”
AHİ EVRAN.
Anadolu uygarlığında önemli yer alan ahilik, asırlar boyunca, toplumu, özellikle esnafı, sanatçıyı bir arada tutan, imece ruhu yaşatan önemli bir olgu olarak yer alır.
Karanlığa karşı aydınlığı, kişisel çıkarlardan öteye ortak yaşamı, toplumun sosyal yaşamında barışı, sevgiyi, paylaşmayı öne çıkarır, yaşatır.
İşte Belleklerde Yaşayan Ahilik kitabında Ege’de yaşayan kültürü görüyoruz. Ege’de bu ışık, Aydın’da, İzmir’de Şeyh Bedrettin, Börklüce Mustafa, Torlak Kemal olarak karşımıza çıkar. İmece ruh o kadar ileri gider ki; “Yarin yanağından gayrı, tasada, gaygıda ortağız” derler. Rum’u, Türk’ü, Laz’ı, Çerkez’i bir araya gelir, musahip olur.
Taşeli yöresinde yaşayan Karamanoğulları Ahilik felsefesinin ta kendisidir. Ankara Savaşı sonrası onlar dağılırlar. İşte bunlardan bir grup ahi, Menteşe Beyliği’ne sığınır. Muğla yöresinde Ahi köyü kurarlar. Burada Ahilik kök salar. Ahiköy, gün olur ilçe olur. Adını Yatağan koysalar da Ahiköy yaşar. Orada bulunan tarih öncesi kültür ile kaynaşır.
Ahi Sinan der ki; “İçel’in MUT kazası Sinanlı köyündendik. Bizden büyük beş kardeşimiz daha olduğundan, ekilecek, dikilecek toprağımızın az olmasından ötürü, babamızın vefatından sonra anamızın da onayını alarak küçük yaşta kavilleştik, yola koyulduk. Azıklarımızı heybemize koyan anamızın göz yaşlarına aldırmadan, günlerce yürüyerek kona kalka Konya’ya vardık. Orada çırak, kalfa, usta olduk. Ahiliği öğrendik. Ama gün oldu, Selçuklu, Moğollar, savaşlar derken, kalkıp göç eyledik. Menteşe eline geldik.”
Kısa göç öyküsü. Muğlada geçen yaşam süreci, orada halkın, yörenin ahiliğe sahip çıkması. Ahiliği yaşatmaları. Günümüze kadar bu kültürün gelmesi. Kırşehir merkezli olan ahilik bütün Anadolu’da yayılır. Bir öğüt dillenir. Onlara öğütler yol gösterir. Adına Ahilik denilen yol ortaya çıkar.
“Taşı tut altın olsun. Allah seni iki cihanda aziz etsin. Tuttuğun işten hayır gör. Erenler pirler hep yardımcın olsun. Allah rızkını bol etsin. Yoksulluk göstermesin, sıkıntı çektirmesin. Bilginlerin dediklerini, esnaf şeyhinin öğütlerini, benim sözlerimi tutmazsan, ana baba, öğretmen ve usta hakkına riayet etmezsen, halka zulüm edersen, kafir ve yetim hakkı yersen, Allah’ın yasaklarından sakınmazsan yirmi tırnağım ahrette boynuna çengel olsun.”
Ahi Evran ve Kadıncık Ana üzerine çok şeyler anlatılır. Ama Ahi Evran’ın Selçuklu sultanı tarafından katledilişi sonrasında eşi Kadıncık Ana, ailesi ile birlikte Suluca Höyük’e gelir. Orada yolları Hace Bektaş ile kesişir. Onun deyimi ile eşiti olur. Ahilik yaşamı orada anlam bulur. Kadınların ön plana çıkması, üretim, eşitlik alanında söz sahibi olması, kadınların cemlerde eşiti ile birlikte can olarak yer alması, hepsinde Kadıncık Ana’nın rolü büyüktür.
Anadolu uygarlığında binlerce yıllık kadın-erkek ortak yaşamı onların süzgecinde yaşam bulmuş, Rum, Türk, Ermeni tüm yaşayanlar özellikle İç Anadolu’da yıllarca kardeşçe yaşamışlar. Yollara girip, musahip olmuşlar.
Ege’de, Akdeniz’de bugün aydın bir toplum yaşıyorsa, işte bu Ahilik düşüncesinin getirdiği bir miras. Dostum Turgay Mutlu’nun kitabını okuyunca bunu daha iyi anladım. Emeklerine sağlık.