Memleketimiz Mersin’in Mut ilçesinin Dağpazarı mahallesi. Silifke yörüklerinden olan ve buraları yayla edinen ailem; zamanla köydeki su değirmenlerini işletmek için, oraya yerleşir. Babaannem ikisi kız 13 çocuk doğurmuş. Bunlardan ancak 7 erkek yaşamıştır. Sondan üçüncü olan Bilâl amcam çocuk felci nedeniyle engelli idi. Konuşulanları az çok anlar fakat kendisi konuşamazdı. Her türlü bakımını babaannem yapardı. Otuz yaşına kadar yaşadı. Kalan altı kardeşin en büyüğü olan Ali amcam; evlenince daha iyi bir gelecek için önce Karaman’a, sonra da Konya’ya yerleşir. Farklı işlerle ilgilense de ana ekseni değirmenciliktir. Ali amcamı yaş olarak sırasıyla Mahmut ve Ahmet amcam izlemektedir. Önce Ahmet amcam sonra da Mahmut amcam çalışmak üzere Almanya’ya giderler. 1960’lı yılların başlarıdır. Ahmet amcam kazandığı ilk paralarla bir minibüs alır ve Türkiye’ye izne gelir.
Köye geldiğinde beni ve kardeşlerimi tozun toprağın içinde oynarken görünce içi burkulur. Babam küçükken tifo geçirdiği için hafif bir konuşma güçlüğüne sahiptir. Köyde yaşamak isteyen dedem; biraz bu nedenle babama kıyamadığından, biraz da çocuklarından birinin yanında kalmasını istediğinden onun şehre gitmesini istememektedir. Amcamınsa tek derdi bizim de köyden kurtulmamızdır. O esnada ben 5 yaşındaydım.
Amcam bu konuda dedemle ısrarlı bir mücadeleye girer. Dedem en sonunda “Sermayesi yok, şehirde ne yapacak?” deyince de minibüsün anahtarını babama verir. “Bu senin sermayen, ödersen ödersin ödemezsen helal olsun” der. O yıllarda bir minibüs sahibi olmak önemli bir şeydir.
Babam bu minibüsün parasını Konya’daki Ali amcama vererek değirmenine ortak olur. Aynı zamanda boş durmayıp değirmende işlere yardım etmektedir.
O aralar 6 yaşıma bastığım için beni ilkokula yazdırmayı düşünürler. Ali amcamla okula gidiyoruz.
Müdür bey velim olup olmadığını sorunca amcam “İşçimin çocuğu.” der.
Çocuk aklımla bunu anlamakta zorlanıyorum.
O benim amcamdı. Acaba niye böyle demişti?
Babam kardeşiydi. İşçisi değil ortağıydı. Elbisem mi kötüydü diye düşünüyorum. Oysa en yenilerini giymiştim. O an, çocukluğumdan aklımda kalan birkaç kareden birisidir.
Yaklaşık bir yıl sonra görülen hesapta; babamla amcam anlaşamayıp ayrılırlar ve biz çok az bir eşya ile Mut’a geri döneriz. Dedemin de önayak olması ile babam orada bir değirmen kurarak bir ömür çalışıp, çok para kazanır. Üç çocuğunu üniversitede okutur.
Hayatın getirdiklerini şükürle karşılamakla birlikte, Konya’da kalmış olsaydık; gelişmemiz çok daha farklı olurdu diye düşünmeden de edemiyorum bazen…
Annem belki de yetim büyüdüğünden; kayınlarını çok sever ve sayardı. Hakeza eltilerini de. Annelerin tutumu çocukları çok etkiler. Bu yüzden biz de amcalarımıza ve yengelerimize karşı şartsız bir şekilde, büyük bir sevgi duyardık. İkisi de amcamdı. Birisi gelişmemiz için her fedakarlığı yaparken, diğeri “yeğenim” bile diyemiyor ve beni öteliyordu.
Sonraki hayatımızda da her zorluğumuzda Ahmet amcam bize hep yetişmiştir. Elleri her zaman üzerimizde olmuştur. Hepimizin hayatına defalarca dokunmuştur. Bizi gönülden sevmiştir. Tek başına “amca” deyince aklımıza önce o gelir. Elbette diğer amcamızı da sevdik ve saydık. Ama görüşmelerimiz seyrek ve mesafeli oldu.
Bu günlere gelmemiz önce Allah’ın inayeti, sonra da Ahmet amcamın çaba ve fedakârlıklarıyladır. Elini taşın altına koyan ender insanlardandır.
Öncelikle akrabalarının, sonra herkesin gelişmesini ister, bunun için elinden geleni esirgemezdi.
Bu çabası kanserle yaşadığı son 10-12 yılda bile devam etti. Fıtratı bu yönde idi. Bir yerde haksızlık varsa önlemek için her şeyi yapardı.
Umarım ki; bu gayretleri kabrine ışık oluyordur.
Canım amcam inşallah Allah’ın af ve mağfiretine nail olur.
“Amca biri bana yan baktı.” desem, hemen uçağa atlar Romanya’dan Konya’ya gelirdi. Ben istemesem bile, hasta olsa bile…
Böylesine sever ve değer verirdi akrabalarına.
Nerede bir mazlum olsa yardımına koşardı. Vatanını, milletini çok sever, bir şehit haberi duysa uykularını yitirirdi.
Korkusuzdu. Hak uğruna her türlü mücadeleye girerdi ama belgesellerde ceylanı parçalayan bir aslanı görse dayanamazdı.
Mekânı cennet olur dilerim.
Amcalığın hakkını sonuna kadar vermiş, bütün yeğenleriyle yakından ilgilenmiştir.
Ona dil uzatabileceklere; dönüp kendilerine bakmalarını öneririm. Eminim bunu yapınca başları öne eğilecektir.
Ölen dört amcama da rahmet diliyorum, ama Fatiha bağışlarken “Rahmetli amcalarıma; özellikle Ahmet amcama” demeyi de unutmuyorum kolay kolay.
Babama ve hayattaki iki amcama da hayırlı ve sağlıklı ömürler temenni ediyorum.
Aşağıdaki dizeleri, son yıllarında gireceği tehlikeli bir pankreas ameliyatı öncesinde; Ahmet amcam ve yaşayan diğer amcalarım için yazmıştım:
Babam ve Amcalarım
Babam var üç de baba yarım
Destekleriyle güç bulur varlığım
Hiçbirine kıyamam
Allah’ım bağışla hepsini
Olmazlarsa çok ıssız kalırım