FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Gündem, Haber 4 Temmuz 2024 106 Görüntüleme

ANAYASA MI, ANI YAŞA MI?

Bu sıralar kamuoyu yeni bir Anayasa yapmak gerektiğini, mevcut Anayasanın anti-demokratik olduğunu, ihtiyaçlara cevap vermediğini tartışıyor. Kamuoyu tartışadursun gelin 1982 Anayasasının tarihsel ve evrimsel sürecine göz gezdirelim;
Bilindiği üzere 1982 Anayasası, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesinin bir ürünü olarak günümüze kadar varlığını korumuştur. 12 Eylül 1980 yılında daha sonra Türkiye Cumhuriyetinin 7. Cumhurbaşkanı olarak da görev yapacak olan Kenan Evren komutasındaki Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkenin içinde bulunduğu kargaşayı gerekçe göstererek -kibar bir tabirle- yönetime el koydu. Bu darbeden sonra Anayasal düzen ortadan kalktı ve asli kurucu iktidar konumuna gelen darbeciler kendilerinin yok ettiği Anayasal düzenin yine kendileri eliyle tesisi için yeni bir Anayasa yapma girişiminde bulundular. Nitekim yeni bir Anayasa da yapmayı başarmışlar fakat 1961 Anayasasının sağladığı özgürlükçü ortamı tesis etmeyi başaramamışlardı. Yine de her ne olursa olsun öyle ya da böyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasal düzene geçiş sağlamış fakat mütemadiyen silahların gölgesinde demokrasi şöleni yaşamıştı.
Mevcut Anayasa kısa bir süre geçmesine rağmen ihtiyaçlara cevap vermemeye başlamış ve 1982 Anayasasında ilk değişiklik yeni Anayasanın üzerinden henüz 5 yıl bile geçmeden 17 Mayıs 1987 tarihinde yapılmıştır. Bu değişiklikle 67, 75 ve 175. Maddeleri yeniden düzenlenmiş ve geçici 4. Madde yürürlükten kaldırılmıştır. Elbette maddelerde yapılan değişiklikleri detaylıca anlatmayacağım fakat iyi ya da kötü 3 madde değiştirildi, 1 madde ise yürürlükten kaldırıldı.
Bunun üzerine kanun koyucu irade bir süre dinlenmeye geçti. Ta ki 8 Temmuz 1993 yılına kadar. Bu defa bir önceki değişiklikten sonra 5 yılı doldurmuşlar ve yine, yeniden mevcut Anayasanın ihtiyaçlara cevap vermemeye başladığını düşünen kanun koyucu irade 133. Maddeyi değiştirerek 2. değişikliğe imza atmış oldu.
Günler günleri kovaladı ve 23 Temmuz 1995 günü geldi çattı. Kanun koyucu iradenin bu defa ufak tefek değişikliklerle yetinmeye niyeti yoktu. Başlangıç metni, 33, 53, 67, 68, 69, 75, 84, 85, 93, 127, 135, 149. ve 171. maddeler yeniden düzenlendi. Bir de 52. madde ortadan kaldırıldı. Böylece 14 maddede değişiklik yapılıp 1 madde ise yürürlükten kaldırıldı. Dernek kurma hürriyetinden tutun da masumiyet karinesiyle bağlantılı olarak tutukluların oy kullanabilmelerine, seçme yaşından tutun da milletvekili sayısına kadar onlarca değişiklik yapıldı. Böylece 3. Anayasa değişikliğini yapan kanun koyucu irade arkasına yaslanıp bir sonraki değişikliği yapmak için uygun şartların oluşmasını beklemeye başladı.
Nihayet 18 Haziran 1999’a gelindiğinde uygun şartlar oluştu ve kanun koyucu irade 143. maddeye de el atarak DGM’lerde yer alan asker üyeler yerine sivil yargıçlar atanması sağlandı. Fakat bu DGM’ler Anayasa’ya uygun mudur, diye kimse düşünmedi.
Aynı yıl içinde, 13 Ağustos 1999 tarihinde 47, 125 ve 155. maddeler de yeniden düzenlendi ve böylece 5. değişiklik de hemencecik yapılıverdi. 47. maddede yapılan değişiklikle özelleştirme kavramı Anayasaya girdi ve bu sayede küreselleşen dünyaya uyum sağlamaya çalışan bir Türkiye görüntüsü verildi.
Artık küreselleşen dünyayı gözüne kestiren Türkiye Cumhuriyeti AB müktesebatına uyum çalışmaları kapsamında Anayasada bir dizi değişiklik daha yapmak isteyecekti. Böylece 3 Ekim 2001 tarihinde Anayasa’nın başlangıç metninin yanı sıra 13, 14, 19, 20, 21, 22, 23, 26, 28, 31, 33, 34, 36, 38, 40, 41, 46, 49, 51, 55, 65, 66, 67, 69, 74, 86, 87, 89, 94, 100, 118. ve 149. maddeler ile geçici 15. maddede değişikliğe gidildi. Siz değerli okurlarımızı yormayalım tam tamına 34 madde değiştirildi. Elbette yapılan değişikliklerin tamamının kötü olduğunu söylemiyorum, hatta temel hak ve özgürlüklerin Anayasal düzlemde tanınması ve korunması bağlamında oldukça güzel düzenlemeler yapıldı fakat yapılan bu düzenlemeler uygulama alanı bulabildi mi dersek ne yazık ki olumlu bir cevap veremeyiz. Zira hala toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı Anayasaya aykırı olarak sınırlanmakta, kanuna aykırı olarak elde edilen deliller hükme esas alınmakta, kamulaştırmada gerçek karşılığın ödenmesi ilkesi kamulaştırmasız el atma ve acele kamulaştırma gibi yöntemlerle ihlal edilmektedir.
Öyle ya da böyle 34 madde değiştirildi ve bu değişikliği 1 ay geçer geçmez 21 Kasım 2001 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in milletvekillerinin özlük ve emeklilik haklarına ilişkin maddeyi referanduma götürme kararının ardından 86. madde de değiştirildi. Böylece 2001 yılı 35 maddede yapılan değişiklikle bir rekora imza attı.
Yine bir zaman bekleyen kanun koyucu irade 2003 yılına sayılı günler kala 26 Aralık 2002 tarihinde 76 ve 78. maddelerde değişikliğe gitti. Böylece 1982 Anayasasında 8. değişikliğini yapan kanun koyucu irade 7 Mayıs 2004 tarihine kadar herhangi bir değişiklik yapmadı.
7 Mayıs 2004 tarihinde AB uyum süreci gerekçe gösterilerek Anayasa’nın 10, 15, 17, 30, 38, 87, 90, 131. ve 160. maddelerinde değişiklik yapıldı ve 143. madde yürürlükten kaldırıldı. Bu değişiklikle basın araçları Anayasal koruma altına alındı fakat Anayasa’yı kim koruyacak diye kimse düşünmedi. 38. maddede yapılan değişiklikle ölüm cezası kaldırıldı. Nihayet 143. Maddede yer alan DGM üyelerinin asker üyeler yerine sivil yargıçlardan oluşmasını düzenleyen madde değiştirilirken DGM neden var, diye sormayan kanun koyucu irade bu defa DGM’nin Anayasal bir mahkeme olmadığına kanaat getirmiş olacak ki 143. Madde yürürlükten kaldırılarak DGM kapatıldı.
Böylece Türkiye Cumhuriyeti, 21 Haziran 2005 tarihinde yapılacak olan 10. Anayasa değişikliğine doğru yelken açtı. 21 Haziran 2005 tarihinde 133. Madde değiştirildi.
Bu değişikliğin üzerinden henüz 2 ay geçmişken 29 Ekim 2005 tarihinde yapılan 11. Değişiklikle 130, 160, 161, 162. ve 163. maddelerde yeni düzenlemeye gidildi. 13 Ekim 2006 tarihinde yapılan 12. Değişiklikle 76. Madde değiştirilip 10 Mayıs 2007 tarihinde yapılan 13. Değişiklikle geçici 17. Madde Anayasa metnine eklendi. 31 Mayıs 2007 tarihinde yapılan 14. değişiklikle; 77, 79, 96, 101. ve 102. maddelerde düzenlemeye gidildi; geçici 18. ve geçici 19. maddeler eklendi. 16 Ekim 2007 tarihinde yapılan 15 değişiklikle; geçici 18. Madde ve geçici 19. Madde yürürlükten kaldırıldı. 9 Şubat 2008 tarihinde ise 10. Madde ve 42. Madde değiştirildi.
2 yıl gibi kısa bir süre sonra Mayıs 2010’da 26 maddelik Anayasa değişikliği dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından referanduma sunuldu ve %57,88 evet oyuyla değişiklik kabul edildi.
Tabii ki aradaki ufak tefek rötuşları uzun uzun anlatacak değiliz. Gelelim 2017 Anayasa değişikliği referandumuna…
Bu referandumla hükümet ufak tefek değişiklikler yapmayı değil, köktenci bir anlayışla yönetim sistemini değiştirmeyi hedefliyordu. Nitekim hedeflediği gibi de oldu fakat küçük bir farkla. İlk defa 2005’te dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in ortaya attığı Başkanlık Sistemi olan Türk tipi başkanlık sistemi yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak ortaya çıkıverdi. Böylece Nisan 2017’de Anayasa’nın 18 maddesi yapılan referandumla % 51,41 evet oyuyla değişti. Yapılan değişiklikler daha önceki değişikliklere hiç benzemiyordu. Bu değişiklikle parlamenter sistemin üzerine sünger çekildi ve bir anda başbakanlık tarihe karıştı. Zamane deyimiyle HSYK şimdilerde HSK oluverdi, temel yapısında birçok değişikliğe gidildi. Bu ve benzeri kurumlarda köklü değişiklikler yapıldı.
Bütün bu anlatılanlar Anayasamızın geçirdiği evrimi kabataslak anlamamızı sağlamıştır. Gelelim en güncel tartışma olan yeni bir Anayasa yapılarak 1982 Anayasasının ortadan kaldırılması ve özgürlükçü bir Anayasa inşa edilmesi tartışmalarına…
Burada özellikle medyada ve bu konuda konuşan uzmanlarda (!) kavramsal anlamda bilinçli yahut bilinçsiz bir hata olduğunu söylemekte yarar var. Mevcut Meclisin yeni bir Anayasa yapması mümkün değil. Mevcut Meclis bu haliyle yalnızca daha evvel onlarca defa yapıldığı gibi Anayasa değişikliği yapabilir. Yeni bir Anayasa darbe ya da yeni bir devletin kurulması gibi Anayasal düzenin ortadan kalktığı durumlarda mümkündür. Meclis yeni bir Anayasa yapabilir demek Anayasacılığın temel kavramlarından yoksun olmak demektir. Peki, Meclis neden yeni bir Anayasa yapamaz?
Bu sorunun cevabı çok basit: çünkü Meclisin dayanağı da Anayasadır. Meclis varlığını Anayasaya ve Anayasal düzene borçludur. Meclis “ben Anayasayı ortadan kaldırıyorum” dediği anda kendi yasal dayanağını ortadan kaldırmış olur ki bu durumda yeni bir Anayasa yapabilecek kurum yani Meclis de ortadan kalkar. Haliyle teknik olarak yeni bir Anayasa yapmak mümkün değildir. Ancak ve ancak Meclis Anayasa değişikliği yapabilir. Peki, bir Anayasa değişikliğine daha ihtiyacımız var mıdır, diye soralım. Elbette mevcut Anayasa darbe döneminin bir ürünüdür ve onca değişikliğe rağmen tam anlamıyla temel hak ve özgürlükleri koruduğu söylenemez. Fakat yeni bir Anayasa yapmak isteyenlere de onlarca değişiklik yapılırken, Anayasa delik deşik olmuşken neredeydiniz, diye sormakta bir beis görmüyorum. Peki, yeni bir Anayasa değişikliğinde daha önce onlarca değişiklik yapma fırsatı yakalamışken neden özgürlükçü bir Anayasa ortaya koymadınız, diye sormakta da bir beis görmüyorum. Son olarak ise şunu sormak istiyorum; daha önce hangi maddeyi değiştiremediniz de şimdi değiştireceksiniz?
Gördüğünüz üzere uzun lafın kıssası şudur ki;
Tartışılan yeni bir Anayasa serüveni mi, yoksa daha evvel defalarca olduğu gibi yine bir anı yaşa serüveni mi, bilemedim. Takdiri siz değerli okuyucularımıza bırakıyorum. Esen kalın…

Tema Tasarım | Osgaka.com