Not: Bu yazı dizisi beş bölüm sürecektir.
Kapitalizmin yeni sömürü sistemi bizde de aynı burada da. Masa başında çalışanlar için geçerli bu daha çok. Çalışma zaman ayarlı değil, işi bitirme ayarlı. Bu yüzden çalışmak işyeriyle kalmıyor, evde ve tatilde bile sürüyor. Böylece patronlar çalışanların evde çalışmasına esneklik gösteriyor ama işyerinde içilecek çay/kahveden, yenilecek yemekten ve de servis parasından kurtulmuş oluyor. Bir de, belki de asıl önemlisi, eve gönüllü kapatarak çalışanları, yalnızlaştırıp, çok olmalarını, örgütlenmelerini önlüyor. Bu kadar açık. Bir de daha çok çalıştırıyor.
Biz ikinci kattayız. Aşağıda evin çitliçimenli bahçesi var, bir köşesinde de küçücük bir fırıldak (sanırım plastikten) beş dönüp bir durarak, fırfır dönüp duruyor. Yanıbaşında da bir tavukla bir güvercin. Ne ilginç ki, cansız olan canlı, canlı olanlar cansız!
Bu arada şunu da söylemeliyim; Almanya’ya hemen uydum; 334 sayfalık bir kitabı bitirmek üzereyim.
Bugün iki alışveriş merkezine gittim; aman aman, kendimle karşılaştırdığımda usum duracaktı sanki; dağlar var etiketlerle 10.400 lira olan emekli maaşım arasında. Dayanamayıp çıktım dışarıya.
Sanki Mut/Türkiye böyle değil!.. Ama kimi etiketlerse Mut’taki etiketlere göre daha ucuz. Yıllık enflasyona %6 diyorlar burada. Et, süt ürünleri, içki, kağıt gibi kimi şeyler daha ucuz bizden. Helvayı hiç göremedim, helva kültürü yok burada. Önemli olansa, diyelim ki emekli bir öğretmen bir aylık maaşıyla burada kaç kilo peynir alabilir, bizde kaç kilo?
Mut’un simgesi dev çınarlar var ya, bir ara onları düşündüm; ya onlar burada olsalardı?! Eminim ki Çınaraltı’nın doğallığını hiç bozmazlar, ya da doğallığını hiç bozmadan yeni bir şeyler eklerler, ve yine eminim ki buranın en başyapıtlarından birisi olurdu hepsi, kesin.
Gözünü seveyim Mut’un meyve sebze cennetliğini!..
Buranın kalkınmışlık (refah) düzeyi bize göre çok çok yüksek, bunu zaten bilmeyenimiz yok. Toplum arasında çok büyük bir uçurum yok ya, şöyle bir şey de olabiliyor, anlatılıyor bu: Avrupa futbol yarışmaları burada yapılacakmış, simgesel yüksek bir direk varmış, tepesinde de simgesel bir yıldız, birileri bir öneri sunarak yıldızın yerine futbol topu takılmasını istemiş, onlarca kişi toplanmış şimdi bunun üzerine, birilerinin kararını bekliyormuş!..
“Dertsizlik” neler neler yaptırıyor insana denildiği kadar Almanya dertsiz mi ki de denilebilir aslında?
Dert (sorun) her yerde var elbette, her insan gibi her toplum da dertsiz değil. Bütün gelişmeler kaçınılmaz olarak yeni yeni dertler getirir. Bu açıdan her insane gibi her toplumda dert sınavındadır.
Emekli demişken, emeklilerin çok aşırı maaş almadıklarını duydum burada. Ama her emeklinin bir evi ve bir arabası var. Ve bizim yurdumuzu gezecek kadar da parası. Bizim paramız gibi değersiz değil buranın parası.
Kentin içinde bir tek toprak yol yok, bu yüzden çamur da yok, toz da. Yürüyüş yollarının bir çoğu bile asfalt.
Sürth’ün cadde ve sokaklarında çok fazla insan yok, emekli kenti ya, okullar dağıldığında birazcık ancak, bizdeki gibi gürül gürül, cıvıl cıvıl hiç değil. Belki de kış olduğu için böyle, bilmiyorum. Ama bizde yaz kış hep aynı. Kimi zaman kimi sokağın tek kalabalığı benim.
Bugün iki gördüğümü paylaşmak istiyorum sizlerle; birincisi; bir sokakta eski bi ev yıkılıyor kepçeyle, toz olmasın diye çevreye, durmadan su sıkılıyor, zerre toz çıkmıyor. İkincisi; bunu bütün inşaat çalışmalarında gördüm; inşaat döküntülerini sağa sola atmıyorlar kesinlikle, daha ilk başta getirilen büyükçe bir demir kasaya atıyorlar, bir de çalışanlar için bir tuvalet kuruluyor hemen. Bunlar kesin kural.
Yolum bir mezarlığa düştü bugün, mezarlık değil çiçeklik!..
Almanya’ya ayak uydurdum dedim ya, ikinci kitaba başladım bugün, 320sayfa.
Zaman zaman, çok uzaklardan bir ses duyar gibiyim, “Almanya bizi kıskanıyor!”
Almanya kıskansa kıskansa, doğamızı kıskanır bizim.
Ama benim bir kıskandığım var bunları, doğayı koruyuşları! Bizde doğa kıyımı, bunlarda katı doğa koruması.