Ahmet / Gülbahar / Küp Gölü
İlerimizde, bizden önce yola çıkanlar, solo halde, buz kütlesinin eteğinden zirvesine, serpilmiş durumdalar.
Ülkenin ve Dünya’nın her yerinden gelmiş binlerce dağcı, bir grubi olmuş, karıncalar gibi tırmanmakta, geri dönmekte.
Liderler, yardımcıları, dağcılardan birileri olmuş, doğallığı bozulamamış doğallıkta, olup biten her şey doğal akışında.
Dönenlerin zafer olgunluğu, hoş görülü bakışları altında tırmanıyoruz.
5137 m.’de buraya kadar tırmanabilen herkesin hakkı var.
Fotoğraflar, grup ve solo olarak çekilecek. An, kalıcılaşacak.
Çoğunlukla, “Türk Bayrağı” açılıyor zirvede.
Benimse, zirveyi yaşayıp, evreni selamladıktan sonra iki hedefim var. Birincisi; niş noktalarda her zaman yaptığım gibi, “Hektor” ve “Ayşe” diye bağırmak. İkincisi; “İnce Bukay Mut Zeytinyağı” tişörtümü giymek. İkisini de yaptım.
Bunun için, ilk gün sabah bize katılan, Bayram ve Fatih öğretmenler ile konuşmuştum. Bayram öğretmen, 4600 rakımlardan geri döndüğü için, görevi #FatihAltayÖğretmen yaptı. Buradan, “vefa” adına, kendisini sevgiyle selamlıyorum.
Bu arada, “Hektor” oğlum, “ Ayşe” kızımdır. “Mut Zeytinyağı” Mut’umuzun ortak değeridir.
Bu arada, “Küp Gölü Hikayesi” bir nidam daha oldu. Bütünün yararına olmadığı için, yazmıyorum.
Dönüşün hüznü çöktüğünde üzerimize, toplamda 11 gün süren yolculuğun, ilk sekiz gününün yorgunluğundan eser kalmamıştı üzerimde. Çıktığımdan daha rahat bir hareketlenme ile buz kramponlarımı taktığım yerde çıkardım. Batonumu topladım. İyi bir sporcu, dahası koşucu iseniz, inişte batona gerek olmaz. Hele bir de koşmayı özlemişseniz. Dahası, Ağrı Dağı Bağrı’nda, yepyeni bir deneyim yaşayacaksanız.
Yaklaşık altı saatte tırmandığımız zirve yolunu, bir saat gibi bir zamanda indim. Rehber abiden, solo iniş izni çıkarken, “abi, bu defa koşmadan mı insen” gülüşü geldi. Biliyordu ki, koşarak ineceğim.
4200 rakımda, bir süre çadırımda yattım. Fındık, fıstık, ceviz, badem, çukulota gibi şeyler atıştırdım. Son kez, yaklaşık 18 saat önce yemek yemiştim.
Çok sevdiğim çadır yerimle vedalaşırken, her şeyimi yüklediğim sırt çantam omuzlarımda, batonum toplanmış olarak elimdeydi yine.
Önceki kadar hızlı olmasa da, yine koşarak indim 3200 kampına. Zorunlu olarak, yeniden kurdum çadırımı. 2100 rakıma gün içinde inebilirim, ama oradan kalacağım Noah Ararat Tatil Köyü’ne araç 800 TL. istiyor ve bu şekilde gitmek isteyen benden başka, kimse yok.
Öbür gün sabah, bütün kamp, düştük yola. Öğlen civarı, Noah Ararat’tayız.
İlgililere tek tek teşekkür ettim, iner inmez.
Öbür gün, dönüş için yola çıktığımda, saat on civarıydı. Tırmanış belgem yanımda, ayrılırken bu çok özel macera alanından, bir kez daha selamladım Noah Ararat Kompleksi’ni; henüz orada olan yol arkadaşlarımı, aracımın kornasını seslendirerek.
İshak Paşa Sarayı’na gideceğim buradan. Sonra da Fatsa ya. Karadeniz’e.
Çıkardığım Dersler:
Ağrı Dağı, muhteşem bir spor alanı.
Tüm Dünya’dan, binlerce insan burada.
Çok büyük bir ekonomik değer.
Mut’umuzda ki “Kestel Kanyonu”, Ağrı Dağı’ndan daha muhteşem bir spor alanı.
Tüm Dünya’dan insanlar, Kestel için, Mut’ta olabilir.
Kestel Kanyonu, Mut’un kayısı ve zeytininden daha büyük bir ekonomik değerdir.
“Ağrı Dağı eteğinde
Uçan güvercin olsam.
Türkü olsam dillerde, diyar diyar dolaşsam.
Başımdaki sevdayı,
Karlı dağlara yazsam.
Bu bendeki aşk değil, söyle bana nere gidem.”