FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Haber 12 Ekim 2023 175 Görüntüleme

ADANA KIZ LİSESİ

Ailemin muhalefetine rağmen yatılı okula gitmek gerçekten hayatımın seçimiydi. Henüz 14 yaşındaydım. Geriye dönüp baktığımda kendimle gurur duymuyorum desem yalan olur. Şahsen bugünlerde 58 yaşlarımda o kadar cesur ve kararlı değilim.
Mut Lisesinde eğitim başlamıştı ama derslerin çoğu boş geçiyordu. Üniversite sınavını kazanmanın şartı olarak görerek, babamın geri dönmem için ısrarına rağmen, otogarda gördüğüm çeşit çeşit, renk renk elbiseli insanlardan biraz korkmama rağmen geri dönmek aklımın ucundan bile geçmedi.
Sultan II. Abdülhamid Han’ın Seyhan Nehri kenarında Askeri Rüştiye olarak yaptırmış olduğu Adana Kız Lisesi binası ilk görüşte bizi çok etkiledi. Okulun önünde ve arkasında sağlı sollu taş merdivenler vardı. Sınıfların yüksek tavanları ve pencereleri ortamı oldukça ferah kılıyordu. Sınıf tabanları ahşap dilmelerden oluşurken, antre mozaik taşlarla kaplıydı. Akşam etütleri arasında plak çalınıyor ve isteyen bu mozaikli antrede dans ediyordu.
Alt katta 4 sınıf mevcuttu. Bunların arasında idari odalar yer alıyordu. Üst katta ise 40’ar kişilik iki tane yatakhane bulunuyordu.
Öğrenciler sabah saat 5’te uyandırılır. Yataklar düzeltilip, giyinildikten sonra aşağıya inip etüt yapılırdı.
7.5 gibi kahvaltıya gidilir, sabahçılar kahvaltıdan sonra dershanelere, öğlenciler ise bodrum denebilecek karanlık izbe bir odaya giderlerdi. O oda son sınıfta bize tahsis edilmişti. Odanın bunca olumsuz özelliği yanında bir de Müdür beyin odasından dinlendiğini öğrendiğimizde büyük bir şaşkınlık geçirmiştik. Öğleye kadar bu odada, öğleden sonra derste, akşamları etütte idik. Etütten sonra yarım saat içinde yatmak zorundaydık. Bütün gün saatler arasında onar dakikalık aralardı sadece serbest zamanımız. O da ancak en zaruri ihtiyaçlara kullanılabiliyordu. Amaçlandığı üzere dersten başka hiçbir şeye vaktimiz yoktu. Hafta sonu geldiğinde büyük uyumsuzluk yaşıyorduk.
Önceleri bir saat olan çarşı iznimiz, fazlası istenince hepten kaldırıldı. Kalemimizi, silgimizi gündüzcü arkadaşlara aldırmaya başladık.
Okulda her şey yasaktı. Saç ve etek boyu en önemli mevzulardandı. Kimden gelirse gelsin mektuplarımız okunuyordu. Her türlü kitap yasaktı. Olur olmaz saatte arama yapılırdı. Bahçede iki kişi volta atabilirdi ama üç kişi asla. Dolaşırken göz ucuyla da olsa nehre bakmak da yasaktı.
Şimdi bunları konuşuyoruz da daracık bir okula yığılmış yüz küsur kız. Yarısı 13 – 15 yaşlarında. Ailelerinden uzakta ve hepsi Müdür Bey’e emanet. Öyle ki Müdür Bey bahçedeki lojmanda oturuyor.
Geriye sadece iki genç etüt hocası ve yaşlı bir kapıcı var. Ben olsam titrerdim. Adana her zaman karışık bir yer. Anarşist gruplar kimseye nefes aldırmıyor. O yıllarda şehirde eğitime ara vermeyen tek okul bizimkisiydi. Müdürümüz Selahattin Doğan’ı sitayişle anıyorum. Böyle disiplinli olmasaydı kimlerin başına neler gelebilirdi? En hafifi ders çalışamamak olurdu hiç şüphesiz.
Okulun iyi yönlerinden birisi de sosyal faaliyetlerdi. Tecrübeli tarih hocamız bizi Suriye’ye Süleyman Şah’ın türbesine götürmüştü. Gerçi Suriye Devleti fikir değiştirdiği için yarı yoldan geri dönmüştük ama olsun. Sonra bir gün künefe yemek için Hatay Dörtyol’a gitmiştik. Kimse değişik geldiği için künefeleri yiyememiş ben dahil herkes tabaklarını öylece bırakınca hocamız çok üzülmüştü. Zira künefe bir hayli pahalıydı. Hatay’a gelmişken o zamanlar için Dünyanın ikinci önemli mozaik müzesini de tarih hocamızın rehberliğinde ziyaret etmiştik. Müzede ve dönüş yolunda Sen Piyer Kilisesinde çektirdiğimiz fotoğraflar hala o günlerin tanığı olarak albümümdeki yerlerindedir. Bu gezilerin mimarı ilerlemiş yaşına rağmen hep bize bir şeyler verme çabasında olan, heyecanlı, enerjik, milliyetperver ve gerçek bir Atatürk aşığı olan tarih öğretmenimizdi. Ben kendisini, O da beni severdi. En yüksek notları tarih dersinden alırdım. Diğer öğretmenlerimiz de çok değerli insanlardı.
Çok sık olmasa da ara sıra tiyatro bizim için kapatılır, bazen konserlere de götürülürdük.
Okulun belki en güzel yönü farklı kültürleri tanımaktı. Bizim beş kişilik bir grubumuz bile olmuştu.
Birbirimize hiç benzememize rağmen çok iyi anlaşıyorduk. Grubun isim annesi bendim.
‘KAKAFONİ’ adı çok uygun düşmüştü.’ Birbirine benzemeyen sesler topluluğu ‘manasınaydı.
Hoş bir olaydı anlaşmak, eğlenmek, yardımlaşmak…
Geçen yıllarda depremden sonra bir kez ziyaret edebildiğim sevgili okulumun restorasyonu tamamlanmış.
Selamlarım ilk inşasından bugüne kadar tüm emeği geçenlere ve tüm AKL’LİLERE…
Devlet Babamız sonsuza kadar var olsun!
Bizlere tüm bu imkanları tanıdığı için…

Tema Tasarım | Osgaka.com