FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Gündem, Haber 1 Temmuz 2024 94 Görüntüleme

ADD’den ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ne suç duyurusu

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Türkiye’deki diğer şubeleriyle eş zamanlı olarak Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin hakkında suç duyurusunda bulundu.
Genel Merkezin çağrısına uyan ADD Mut Şubesi de, bakanlık tarafından açıklanan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” için Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
ADD Mut Şubesi Başkanı Mehmet Özay, yönetim kurulu ve avukatlarla birlikte Mut Adliyesine giderek, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin hakkında Mut Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurunda bulundu.
Konuyla ilgili olarak ADD Mut Şube Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada; “Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açıklanan ve Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ismiyle cilalanıp uygulamaya konulan yeni öğretim programı, eğitim sistemimiz için tamiri mümkün olmayacak yaralar açacaktır. Müfredatın içeriğinde Atatürk ile ilgili konuların sınırlandırılmış olması, lâik, bilimsel ve çağdaş eğitim ile asla uyuşmayacak uygulama ve konuların bulunması, kendi çocuklarına Avrupa’da eğitim aldırırken Türk çocuklarına ulusal değerlerden, milli değerlerden, evrensel değerlerden uzak bir sistemi dayatması ne demektir? Güzel Türkçemiz dururken en temel kavramlarda Arapça ve Farsça kelimelerin kullanılması zaten Bakanlığın niyetini açıkça gözler önüne sermektedir.
Türk milleti 100 yıl önce tercihini yapmıştır. Şeriat değil Cumhuriyet demiştir.
Bizler ADD üyeleri ve Atatürk’ün neferleri olarak bu müfredatı asla kabul etmeyecek ve sonuna kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu sebeple bugün Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin hakkında tüm ADD şubeleri eş zamanlı saat 14’de suç duyurusunda bulunduk” denildi.

ADD tarafından, savcılığa yapılan suç duyurusunda şu ifadelere yer verildi:

“Milli Eğitim Bakanı Yusuf TEKİN tarafından tanıtılan ve “ Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ” başlığını taşıyan yeni müfredatla getirilen yeni kavramlar ile eğitimde birlik ve eşitlik ilkesinden ayrılınılmış, bilimsel, laik ve demokratik eğitim anlayışından vazgeçilmiş olup, bilim, kültür, sanat ve felsefe derslerinin yerine din ağırlıklı içerikler düzenlenmiş, dolayısıyla bilimsellikten uzak ve dogmatik nitelikler ağırlık kazanmıştır.
Oysaki, Milli Eğitim Bakanı’nın görevi demokrasi bilincine sahip insan hak ve özgürlüklerine saygı duyan laik bireyler yetiştirecek düzenlemeleri yapmakken, hayata geçirilen yeni model dini ve milli ögelere vurgu yaparken Atatürk, laiklik ve cumhuriyet gibi milli değerlere hiç yer vermemiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “ Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi ” başlıklı 42. Maddesinin 3. Fıkrasında; “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.” denmektedir. Bu sebeple, yeni eğitim modeli açıkça Anayasa’ya aykırılık teşkil etmekdir.
Keza, uzmanların yorumlarına göre söz konusu müfredat uluslararası standart ile uyumsuz olup, kullanılan dil ve öngörülen ölüm, darbe ve savaş kavramları üzerinden verilmeye başlanacak olan eğitim pedagojik açıdan çocuğun nitelikli eğitim hakkına aykırılık oluşturmaktadır.
Bunun yanında, anılan yeni eğitim sistemini hayata geçiren Milli Eğitim Bakanı Yusuf TEKİN, Meclis’te yapılan bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmada; ” Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2023 yılı itibariyle geçerli 2 bin 709 tane protokolümüz var… Bunların içerisinde sizin ‘tarikat, cemaat’ dediğiniz, bizim ‘STK’ dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Ben bu protokollerle bize destek olanlara da teşekkür ediyorum. Onlarla protokol yapmaya da devam edeceğiz.” şeklinde ifadelerde bulunmuş olduğundan, yeni eğitim sisteminin hangi bakış açısından hazırlandığı açıkça ortada olup,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. Maddesinde düzenlenen ve devletin temel niteliklerinden olan Laiklik ilkesi hiçe sayılmıştır.
1. Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkaracak nesiller yetiştirme görevi bulunan Milli Eğitim Bakanı, hazırlamış olduğu yeni müfredatla laiklik gibi temel ilkeleri hiçe saydığından Türk Ceza Kanunu’nun 309. Maddesinde yer alan suçu işlemiştir.
Anılan maddede;
“Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.
Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Burada, suçun failleri tarafından amaca yönelik yapılan hareketin ayrıca suç teşkil edip etmemesi önemli olmaksızın, amacın ne olduğuna bakılmalıdır. Bu sebeple, Anayasayı ihlal suçu serbest hareketli bir suçtur. Dolayısıyla bu suç hareketin yapılmasıyla tüketilen ani suçlardandır. Şu kadar ki; tıpkı diğer suçlarda ve bu suçlara teşebbüste olduğu gibi, Anayasayı ihlal suçunda da suçun icrasına elverişli hareketlerle başlamak gerekir ki bu suçta hareketin elverişli kabul edilebilmesi için, her şeyden önce cebri olması aranmaktadır. Cebirden kasıt ise maddi cebir olabileceği gibi manevi cebrin de söz konusu olabileceğidir.
Görevleri gereği devletin kamu gücünü elinde bulunduran Bakanın sahip olduğu kamusal güç nedeniyle suçun işlenmesinin kolay olacağı aşikar olduğundan anılan kişi açısından manevi cebrin yeterli olacağı göz önüne alınmalıdır.
Keza, anılan suçta anayasayı ihlalden kastedilen sadece cebir ve şiddetle Anayasa’da hüküm altına alınan düzenlemelere aykırı bir hareket olmayıp, anayasal düzene hakim olan ilkelerin ve anayasada yer alan normların yazılı olarak muhafaza edilmesi ancak, fiilen uygulanmasına engel olunması veya işlevsiz kılınmasıdır. Dolayısıyla, yukarıda açıklananlar ile birlikte değerlendirildiğinde, şüpheli tarafından Anayasa’yı ihlal suçunun işlendiği iddiası soruşturulmalıdır.
2. Bunun yanında, Türk Ceza Kanunu’nun ” Görevi Kötüye Kullanma “başlıklı 257. maddesinde; “Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. ” düzenlemesine yer verilmiştir.
Dosya konusu olaylarda, Milli Eğitim Bakanı açık şekilde görevin gereklerine aykırı hareket ettiği veya en hafif haliyle görevinin gereklerini yapmayı ihmal ettiği, dolayısıyla bu açıdan da soruşturma yapılması gerektiği ortadadır.
3. Atatürkçü Düşünce Derneği üyesi olarak suç duyurusunda bulunma zorunluluğu, derneğin tüzüğünde yer alan kuruluş nedeninin verdiği sorumluluktan doğmaktadır.
Derneği Kuruluş Nedeni; “Atatürk’ün bedensel varlığının artık aramızda bulunmamasından cesaret alan içteki ve dıştaki kimi olumsuz güçler, O’nun yeni Türk Devletini yaratma doğrultusunda ilk adımı attığı 19 Mayıs 1919’un üzerinden tam 70 yılın geçtiği bu günlerde, Atatürk devrim ve ilkelerine karşı, açık ya da kapalı saldırılarını doruğa ulaştırmış bulunmaktadır. Bundan daha kötüsü, plânlı ve sinsi bir çalışma ile, o devrim ve ilkeleri gelecekte yok etmek çabası içindeler.
Oysa Atatürk; sadece “bağımsızlığı tümüyle tehlikeye düşmüş Türk Ulusunu ve yurdunu emperyalist güçlerin işgalinden kurtaran bir büyük asker “değildir. O, bunun çok daha ötesinde, örneğin siyasal, kültürel ve ekonomik alanlar başta olmak üzere, her alanda bağımsızlığımızı yok edici ya da kısıtlayıcı olumsuz bağları koparan;
Ulusal egemenliği gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran; kişisel inançlara dokunmayarak, toplumumuzu Ortaçağ zihniyetinden ve şeriattan kaynaklanan “nakil”e dayalı kurum ve kurallardan kurtarıp, sürekli biçimde çağdaş ve uygar bir ulus olmanın ve böyle kalmanın yollarını gösteren , “akıl”a dayalı lâik düşünce, lâik hukuk ve lâik öğretim sistemlerini toplum yaşamında egemen kılan;
Tüm özgürlüklerin ve insan haklarının sosyal Hukuk Devletinin ve çoğulcu demokrasinin yolunu açan;
Yüzyıllarca ikinci sınıf insan durumuna düşürülmüş Türk kadınını gerçek yerine yükseltip, eşit haklara ve eşit onura sahip insan ve yurttaş yaparak yapay eşitsizlikleri kaldıran;
İçten ve dıştan kaynaklanan her tür sömürüye karşı çıkarak, halkın yalnız siyasal değil, ekonomik ve sosyal alanda da gerçek efendi durumuna gelmesini ve tüm yurttaşların gönencini devletin varlık nedeni ve amacı sayan;
Ulusal ekonominin girişimcilerin keyfine, yalnız kâr ve rekabet mekanizmasına göre başıboş biçimde işlemesine değil, toplumun ve tüm yurttaşların gereksinimlerini karşılayacak biçimde devlet tarafından yönlendirilmesini ilke olarak benimsemiş ve benimsetmiş olan;
Yurdumuzun yeraltı ve yerüstü zenginliklerinden, Türkiye halkının yararlanmasını benimseyen ve kabul ettiren;
Misak-ı Millî sınırları içinde “Türk’üm” diyen herkesin Türk olduğu ölçütünü getirerek, ırkçılığı reddedip; yapıcı, olumlu ve çağdaş Türk Ulusalcılığını yaratarak, onu devletimizin temel ilkelerinden biri yapan;
Her yurttaşın eğitimden, bilimden ve sanattan payını almasını, “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür kuşaklar’ın yetiştirilmesini devletin başta gelen görevi yapan;
Kültür emperyalizminden kurtulabilmemiz ve eğitimin yaygınlaştırılabilmesi için yeni Türk harflerini kabul etmenin yanında Türk dilinin arındırılması ve zenginleştirilmesini büyük bir toplumsal görev sayan;
Türk Ulusunun tarihini, çağdaş insan kökenine bağlayan;
“Yurtta barış, Dünyada barış” ilkesi ile devlet yaşamında ve uluslararası ilişkilerde kaba kuvveti, ırkçılığı, saldırı savaşını mahkûm eden;
Dış politikada “Dünya uluslar ailesinin eşit haklara sahip onurlu bir üyesi olma” ölçütünü ve “karşılıklılık kuralını” vazgeçilmez ilke yapan;
Bütün ulusların insanlık ailesinin bir parçası olduğunu vurgulayarak, insanlığın bütünleşmesi düşüncesinin tohumlarını atan Çağdaş Devlet Kurucusudur.
Bu durum karşısında Atatürk devrim ve ilkelerinin, toplumsal sorunlarımızın çözümlenmesinde ışık tutucu niteliğe ve yaratıcı güce sahip olduğuna inananlar, “Atatürkçü Düşünce Derneği”ni kurarak, O’nun devrim ve ilkelerinin gelecekte de egemen olmasına katkıda bulunma ve onlara bekçilik yapma zorunluluğunu duymuşlardır.” denmek suretiyle işbu dosyada taraf olarak yer alınmasının nedeni açıklanmıştır.
TALEP VE SONUÇ: Yukarıda açıklanan ve re’sen göz önüne alınacak sebeplere binaen; Sayın Savcılık tarafından şüpheli hakkında gerekli soruşturmanın yapılarak, kovuşturma aşamasına geçilmesi için kamu davası açılmasını talep ederiz. Saygılarımla.”

Tema Tasarım | Osgaka.com